Yazar "Çubuk, Rahmi" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 33
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Abdominal Ultrason Görüntülerinden Prostat Büyüklüğünün Otomatik Ölçümü(2016) Akgül, Yusuf Sinan; Çubuk, Rahmi; Sinanoğlu, Orhun; Oktay, Ayşe BetülProstat kanseri, dünyada ve ülkemizde en sık görülen kanser türlerinden biridir. Özellikle endüstrilesmis toplumlarda prostat kanseri daha sık görülmektedir. Prostat görüntülerini üretmek için en sık kullanılan yöntemlerden bir tanesi; ucuz ve tasınabilir olması, gerçek zamanlı çalısabilmesi ve zararsız olması nedeniyle Ultrason (US) teknigidir. Prostat görüntüleme için 2 tip US teknigi kullanılmaktadır: Abdominal Ultrason (AUS) ve Transrektal Ultrason (TRUS) teknikleri. AUS teknigi kisiye prostatla ilgili ilk tanıyı koymak için kullanılmaktadır ve saglık taraması gibi nedenlerden dolayı kullanım sıklıgı çok fazladır. TRUS ise hastaya rahatsızlık vermesi, her kisiye uygulanamaması gibi nedenlerle ileri tetkikler için kısıtlı sayıda kiside kullanılmaktadır. TRUS görüntülerinin daha belirgin bir sekilde prostatı içermesi nedeniyle literatürde TRUS görüntülerden otomatik prostat kesimlemesi için birçok çalısma mevcuttur. Diger taraftan, AUS görüntülerinin gürültülü olması ve baska yapılar içermesi nedeniyle bu tür görüntülerinden otomatik prostat kesimlemesi yapan çalısmalar ise oldukça kısıtlıdır. Bu konuda bilinen çalısmalar kesimleme yapılması için radyolog ilklendirmesi beklemektedir ve çalısma sonuçları çok küçük bir veri kümesinde gösterilmistir. Sonuç olarak, kullanımı daha yaygın ve hastalar için rahatsızlık vermeyen AUS teknigi için tam otomatik bir prostat bulma ve sınırlarını belirleme metoduna ihtiyaç oldugu bilinmektedir. Bu çalısmada, AUS tekniginin sunmus oldugu faydalardan yararlanmak için, AUS prostat görüntülerinden prostat konumu tam otomatik olarak tespit edilmesi ve prostatın büyüklügü ölçülmesi için özgün görüntü analiz yöntemleri gelistirilmistir. Elde edilen ölçümlerin dogrulugunu bilimsel yöntemlerle analiz etmek ve prostat için altın standart olarak kabul edilen MR görüntüleriyle karsılastırmak için 100 hastanın AUS ve MR görüntüleri aynı anda elde edilmis ve bu görüntüler uzamanlar tarafından isaretlenmistir. Elde edilen veriler hem akademi dünyası ile paylasılmıs ve diger arastırmacılar tarafından da kullanılmaya baslanmıstır. AUS görüntüleri kendine has problemler içermekte olup, prostat konumunun bulunması ve kontur kesimlemesi için iki asamalı özgün teknikler gelistirilmesi gerekmistir. Asamalardan ilki; Biçim Degistirebilen Parça Modelleri (BDPM) tekniklerinden faydalanarak, sadece prostat alanını kullanmayan, bütüncül bir yaklasımla tüm görüntü üzerinde bulunan mesane ve abdomen gibi özelliklerini de içeren özgün bir prostat konum bulma teknigidir. Bu yöntemin sadece prostat bölgesi bilgisi kullanan yöntemlere göre daha iyi çalıstıgı, üretilen veri kümesi üzerinde gösterilmistir. Ikinci asamada ise; konumu bilinen bir prostat bölgesinin hem transvers hem de sajital görüntülerde kontur kesimlemesinin yapılması için parça görüntüler kullanan bir derin ögrenme sistemi gelistirilmistir. Derin ögrenme sistemlerinin egitimleri asamasında çok fazla sayıda veriye ihtiyaçları olması nedeniyle, eldeki veri miktarının artırılması için tüm görüntüler yerine parça görüntüler kullanılması sayesinde sistem iyi bir basarım göstermistir. Elde edilen prostat büyüklükleri, uzmanlar tarafından elde edilen büyüklüklerle karsılastırılarak sistemin ne kadar etkin oldugu rakamlarla gösterilmistir. Proje ekibi, bilgisayar mühendisligi, radyoloji ve üroloji alanlarından uzmanların ve bu konuda akademik çalısma yapan lisans üstü ögrencilerin bir araya gelmesiyle çok disiplinli bir çalısma yapmak için olusturulmustur. Proje ekibinin bundan sonraki asamalarda da aynı konu ve benzer konularda ortak arastırma çalısma yapma planları mevcuttur.Yayın Acil serviste renal kolik tanı ve tedavisi(Maltepe Üniversitesi, 2010) Sinanoğlu, Orhun; Ekici, Sinan; Uraz, Mahmure; Çubuk, RahmiRenal kolik(RK) acil serviste rastlanan bir hastalıktır. RK'nin en sık nedeni üreter taşıdır. Ürolitiyaz tedavisinde acil hekimi ilk rolü oynamaktadır. Bu makalede renal kolik yaklaşımında günümüzde kabul gören biyokimyasal değerlendirme, görüntüleme, ağrı ve spesifik tedaviler değerlendirilmektedir. Renal kolik hastalarının çoğu kuvvetli ağrı kesici tedavisine ve üroloji polikliniği takibine gereksinim duymaktadır. Komplike RK üroloji kliniğinde acil tedavi gerektirdiğ inden tanısal araçlar kullanılırken dikkatli olunmalıdır.Yayın Akciğer lezyonlarında bilgisayarlı tomografi eşliğinde transtorasik aspirasyon biyopsi sonuçları; işlem, komplikasyonlar ve tanı değeri(Maltepe Üniversitesi, 2009) Çubuk, Rahmi; Tasalı, Nuri; Midi, Ahmet; Tozan Bayrak, Esra; Arslan, Gül; Örki, Alpay; Atasoy, Mehmet; Çelik, Levent; Güney, ŞefikAmaç: Kliniğimizde bilgisayarlı tomografi (BT) eşliğinde yapılan perkütan transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsi (TT-İİAB) bulguları retrospektif olarak değerlendirilmiş, TT-İİAB'nin tanı değeri ve komplikasyonlarının literatür ile birlikte tartışılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma grubu akciğerinde lezyon olan ve Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında Ocak 2007 ve Mayıs 2009 tarihleri arasında BT eşliğinde perkütan transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisi uygulanan yetmiş iki olgu dahil edildi. Tüm olgularda biyopsi işlemi 2 dedektör ve 64 dedektör BT cihazı kullanılarak gerçekleştirildi. Hasta dosyaları ve resim arşivleme ve iletişim sisteminde arşivlenen BT imajları tarandı. Hedef lezyonların en büyük boyutları, lokalizasyonları ve morfolojik özellikleri değerlendirildi. Girişim sayısı, komplikasyonlar ve histopatolojik tanılar kaydedildi. Bulgular: Patolojik tanı 60 olguda patolojik tanı malign, 7 olguda benign olarak değerlendirildi. Beş olguda TT-İİAB sırasında yapılan sitolojik değerlendirmede tanı konulamadı. Böylece olguların %93.1'inde TT-İİAB ile tanı konuldu Malign lezyonlar için sensitivite %89.6, spesifite %100 ve doğruluk % 95.5 bulundu. Benign lezyonlar için ise bu değerler sırasıyla %42.9, %100 ve %94'tü. TT-İİAB'de olgulara 1-3 arasında girişim yapılmış olup ortalama değer 1.43'tü. 10 olguda (%13.8) pnömotoraks, 7 olguda hemoptizi görüldü. Sadece 2 olguda toraks tüpü takılması gerekti. Sonuç: Akciğer hastalıklarının tanısında; BT eşliğinde yapılan TTİİAB, etkin, güvenilir ve fatal komplikasyon oranı oldukça düşük bir tanı yöntemidir. Özellikle işlem sırasında sitopatoloğun eşlik ettiği durumlarda çok yüksek tanı oranına sahip bir metoddur.Yayın Arterial Compression in a Young Adult due to the Presence of a Cervical Rib: CT and CT Angiographic Findings(Aves, 2010) Çubuk, Rahmi; Tasalı, Nuri; Arslan, Gül; Atasoy, Mehmet[Abstract Not Available]Yayın Cauda equina paraganglioma with ependymoma- like histology: A case report(2012) Yener Nese, Arzu; Midi, Ahmet; Çubuk, Rahmi; Sav, AydınKauda ekuina yerleşimli paraganglioma oldukça nadir olup, bu lokalizasyonda daha sık görülen ependimoma ile karışabilir. Bu çalışmada kauda ekuina yerleşimli, ependimoma benzeri histoloji gösteren paraganglioma olgusunu sunmayı amaçladık. 38 yaşındaki bayan hastaya, MR yöntemi ile saptanan 2,5x1x1 cm boyutlarda, intradural-ekstramedüller yerleşimli, iyi sınırlı kitle nedeniyle bir başka merkezde L3 laminektomi ve kitle eksizyonu uygulanmıştır. Burada tümor, ependimoma olarak rapor edilmiştir ve hastaya adjuvan radyoterapi verilmesi kararı alınmıştır. Hasta, tanı ve tedavisi konusunda ikinci bir görüş almak üzere merkezimize başvurmuştur. Merkezimizde yapılan patolojik inceleme ve immünohistokimyasal boyamalar sonucu, tümörün ependimoma benzeri histoloji gösteren paraganglioma olduğu rapor edilmiştir. Bunun üzerine hastanın ek tedavi almamasına karar verilmiştir. Hastanın, ameliyatından sonraki 15 aylık izlemi sonucunda nüks ya da metastaz bulgusu izlenmemektedir. Kauda ekuina/filum terminale yerleşimli paraganglioma oldukça nadir olup özellikle ependimoma-benzeri histoloji gösteren olan olgular, ependimoma ile karışabilmektedir. Bu tür olgularda klinik seyir, SSS tümörleri-WHO Sınıflamasında yeralan derece I tümörlerdeki gibi olup, tedavide kitlenin total eksizyonunun yapılması yeterlidir. Morfolojik bulgular yanıltıcı olabileceği için immünohistokimyasal ve/veya ultrastrüktürel yöntemler, kesin tanı için gereklidir.Yayın Comparison of Power Doppler Ultrasound with Gray Scale Transrectal Ultrasound in Predicting Cancer Positive Prostate Biopsy Cores(Aves, 2010) Kahraman, Turgay; Çubuk, Rahmi; Sinanoğlu, Orhun; Tasalı, Nuri; Özarar, Mumtaz; Saydam, BülentObjective: The aim of this study is to compare the effect of transrectal power Doppler ultrasound (PDUS) and gray scale transrectal ultrasound (TRUS) for the diagnosis of prostate cancer. Materials and Methods: Seventy-six patients evaluated with transrectal PDUS and TRUS underwent eight systematic TRUS guided core-needle biopsies, with additional cores from abnormal areas. Histologic diagnoses were classified as benign prostatic hyperplasia, chronic prostatitis, intraepithelial neoplasia and adenocarcinoma. TRUS and PDUS findings of the cases were recorded. Results: PDUS sensitivity, specificity, positive predictive value (PPV) and negative predictive values were 81%, 81%, 54% and 94%, respectively. PDUS had a greater sensitivity and specificity than TRUS (43% and 60%, respectively) and identified cancer cases more accurately (Table 2). Conclusion: Hypervascular foci in PDUS signify suitable zones for biopsy. When combined with systematic TRUS guided biopsy, PDUS increases the cancer detection rate with additional biopsies from suspicious hypervascular foci. Transrectal PDUS guided biopsy should be combined with gray scale TRUS guided biopsy to increase accuracy in the diagnosis of prostate cancer.Yayın Diagnostic performance of two versions of an artificial intelligence system in interval breast cancer detection(Sage Publications Ltd, 2023) Çelik, Levent; Guner, Davut Can; Özcaglayan, Omer; Çubuk, Rahmi; Aribal, Mustafa ErkinBackground Various versions of artificial intelligence (AI) have been used as a diagnostic tool aid in the diagnosis of breast cancer. One of the most important problems in breast screening progmrams is interval breast cancer (IBC).Purpose To compare the diagnostic performance of Transpara v1.6 and v1.7 in the detection of IBC.Material and Methods Reports of screening mammograms of a total 2,248,665 of women were evaluated retrospectively. Of 2,129,486 mammograms reported as Breast Imaging Reporting and Data System (BIRADS) 1 and 2, the IBC group consisted of 323 cases who were diagnosed as having cancer on mammography and were correlated with pathology in second mammogram taken >30 days after first mammogram. Four hundred and forty-one were defined as the control group because they did not change over 2 years. Cancer risk scores of both groups were determined from 1 to 10 with Tranpara v1.6 and v1.7. Diagnostic performances of both versions were evaluated by the receiver operating characteristic curve.Results Cancer risk scores 1 and 10 in v1.7 increased compared to v1.6 (P < 0.001). In all cases, sensitivity for v1.6 was 56.6%, specificity was 90%, and, for v1.7, sensitivity was 65.9% and specificity was 90%, respectively. In all cases, area under the curve values were 0.812 for v1.6 and 0.856 for v1.7, which was higher in v1.7 (P < 0.001). Diagnostic performance of v1.7 was higher than v1.6 at the 7-12-month period (P < 0.001).Conclusion The present study showed that Tranpara v1.7 has a higher specificity, sensitivity and diagnostic performance in IBC determination than v1.6. AI systems can be used in breast screening as a secondary or third reader in screening programs.Yayın Dirençli benign bilier stenozlu olguda perkütan bilier balon dilatasyonu tedavisi(Maltepe Üniversitesi, 2013) Atasoy, Mehmet Mahir; Kapaklı, Mahmut Sertan; Çubuk, Rahmi; Deveci, Uğur; Manukyan, Manuk Norayık; Bayramiçli, Oya; Deveci, UğurPerkütan bilier balon dilatasyonu (PBBD) tedavisi benign patolojiler nedeniyle gelişen darlıklara 1980' li yıllardan itibaren uygulanan bir tedavi yöntemidir. Kolanjit şikayetleri ve hiperbilirübinemisi bulunan ve yapışıklıklar nedeni ile parsiel kolesistektomi operasyonu hikayesi bulunan olgunun endoskopi eşliğinde uygulanan işlemlere cevap vermeyen darlığına perkütan balon dilatasyonu ile tedavisi gerçekleştirildi. Dirençli darlığı bulunan olgumuzdaki PBBD tedavisini literatür ışığında sunmayı amaçladık.Yayın A familiar syndrome(New Zealand Medical Assoc, 2009) Çubuk, Rahmi; Tasalı, Nuri[Abstract Not Available]Yayın İnvazif lobüler meme karsinomu olgusunda geçirilmiş polio hastalığı nedeniyle gelişmiş aksesuar pektoral kas invazyonu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Gül, Burcu; Çubuk, Rahmi; Yener, Neşe; Midi, Ahmet; Atasoy, Mehmet; Sezgin, Gülbüz; Kebudi, Abut; Çelik, Leventİnvazif lobüler karsinom, invazif meme kanserlerinin % 12'sini oluşturmakta olup memenin ikinci sıklıkta görülen malignitesidir. Tümör diffüz infiltran karakterde olduğundan, klinik ve radyolojik olarak tanısı güçtür. Bu yazıda, kliniğimizde invazif lobüler karsinom tanısı alan bir olgu sunulmuş; polio hastalığı nedeniyle gelişmiş aksesuar pektoral kasa tümöral invazyon ve tümörün preoperatif radyolojik bulguları tartışılmıştır.Yayın Kalisiyel divertikül olgusu ve radyolojik bulgular(Maltepe Üniversitesi, 2009) Çubuk, Rahmi; Tasalı, Nuri; Canbora, Burcu; Atasoy, Mehmet; Sinanoğlu, Orhun; Güney, ŞefikNadir görülen bir anomali olan kalisiyel divertikül, böbrek toplayıcı sisteminin kortiko medüller bölgeye doğru idrar dolu kistik bir poşseklinde herniasyonu olup söz konusu kistik kavite, sağlam kalisiyel doku ile dar bir istmus aracılığıyla birleşmektedir. Nonsekretuvar özellikteki bu kistik poş, üriner staz ve bunu izleyen komplikasyonlara zemin hazırlamaktadır. Bu olgularda kalsiyel divertikül, yapılan ilk basamak radyolojik tetkik olan ultrasonografide (US) genellikle kortikalkist tanısı almaktadır. Kalisiyel divertikülün diğer renal patolojilerinden ayrıcı tanısı ve doğru tedavisinin belirlenmesinde intravenöz kontrast madde kullanılarak yapılan intravenözpiyelografi(İVP) ve bilgisayarlı tomografi(BT) önemlidir. Bu makalede kalisiyeldivertikül olgusunun US, İVP ve BT bulgularını sunuyoruz.Yayın Kardiak sinovyal sarkom, olgu sunumu(Maltepe Üniversitesi, 2009) Midi, Ahmet; Çubuk, Rahmi; Altınel, Sıla; Örki, Alpay; Önder, Yeşim; Yurdugül, Yüksel; Arman, Bülent; Kıyan, Gülçin; Türken, OrhanKardiak sinovyal sarkom nadir görülen bir tümördür. Otuz yedi taşında erkek hasta sağ atrioventriküler kitle nedeniyle dış merkezde opere olmuş ve sinovyal sarkom tanısı almıştır. Beş ay sonraki radyolojik incelemelerinde; toraks BT'de sol hemitoraksta 222x160x129 mm ölçülerinde torasik aortayı ve özofagusu deplese eden kitlesel lezyon izlenmiştir. Sağ akciğerde en büyüğü 18 mm çaplı çok sayıda metastazla uyumlu noduller görülmüştür. MR incelemesinde trikuspit kapak seviyesinde sağ ventrikül lümenine doğru protrüzyon gösteren 45x35 mm ölçülerinde lobule kontürlü tümör izlenmiştir. Sol hemitoraksındaki kitle torakotomi ile çıkartılmıştır. Operasyon materyalilinin mikroskopik incelemesinde yer yer storiform paternde ve genellikle düzensiz yapılanma gösteren, hücre sınırları belirsiz iğsi hücrelerden oluşan selüler tümör görülmüştür. Arada miksoid değişiklik gösteren selülaritesi düşük alanlar izlenmiştir. Kardiak sinovyal sarkom bu bölgede çok nadir görülmesi ve tanı güçlüğü oluşturması nedeniyle olgumuz sunulmaya değer bulunmuştur.Yayın Koroner anjiografi ile eş zamanlı ‹ntraarteriyel bilgisayarlı tomografi ile aort anevrizması ve periferik arter hastalıklarının görüntülenmesi(Maltepe Üniversitesi, 2011) Es, Mehmet Uğur; Filizcan, Uğur; Onar, Lütfi Çağatay; Erden, Benay; Yılmazer, Mustafa Serdar; Atasoy, Mehmet; Çubuk, Rahmi; Dağdeviren, Bahadır; Arbatlı, HarunAmaç: Periferik arter hastalığı bulunan hastalarda koroner arter hastalığı sıklığı sayıca oldukça yüksek bir orandadır [1]. Periferik arter hastalığının konjestif kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği ve diabetes mellitus gibi komorbiditeleri göz önünde bulundurulduğunda yüksek kaliteli görüntülerin elde edilmesinde daha az kontrast kullanımı gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu prospektif çalışma koroner anjiografi sonrası desendan aortada bırakılan pigtail kateter yolu ile yapılan çok kesitli bilgisayarlı tomografik görüntüleme (ÇKBT) tetkikinin etkinliğini ve güvenilirliğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Merkezimizde Aralık 2010 ile Ocak 2011 arasında koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan dört hasta mevcut idi. Aralarında abdominal aort anevrizması da bulunan periferik damar hastalığı öyküsü mevcut bu dört hastanın renal fonksiyonları analiz edildi. Eş zamanlı olarak koroner anjiografi ve ÇKBT yapıldı. Uygulanan bu yeni kombine görüntüleme yönteminde kullanılan kontrast madde miktarları değerlendirildi. Yöntemler: Aralık 2010 ile Ocak 2011 arasında koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan 4 hasta (ort. Yaş 67±4.08 yıl) mevcut idi. Bu dört hastadan birine önceden abdominal aort anevrizmasını gösteren abdominal Doppler ultrasonografi (USG), diğerlerine ise periferik arteriyel Doppler USG yapılmış idi. Koroner anjiografi sırasında kullanılan pigtail kateter desendan aortada bırakılarak hemen sonrasında ÇKBT'nin bu kateter yolu ile yapılması sağlandı. Bulgular: Dört hastadan biri kadın idi. Üç hasta hemodiyaliz gereksinimi olmayan kronik böbrek yetmezliği bulunan hastalardı. Ortalama plazma kreatinin değeri 1.8mg/dl ±0.4 idi. Hastalardan birinin plazma kreatinin değeri 2.4mg/dl iken bu hastanın bilinen jukstarenal aort anevrizması mevcuttu. Bu hasta kontrasta bağlı nefropati açısından en riskli hasta olarak değerlendirildi. Bu kombine görüntüleme yönteminde koroner anjiografide kullanılan non-iyonik radyokontrast miktarı (Iohexol; Omnipaque 350mg/50ml, GE healthcare, Oslo, Norveç) 97ml ±22.4 iken ÇKBT sırasında kullanılan kontrast (iobitriol; Xenetix 350, 350mg/ml; Guerbet, France) madde miktarı 31,25ml±5.5 idi. Sonuç: Periferik ve koroner arter hastalığının birlikte olduğu hastalarda tedavinin erken zamanlaması hastalığın doğal seyri açısından son derece önemlidir. Aort anevrizmalarının tedavisindeki gecikme anevrizmanın endoluminal tedaviye uygunsuz hale gelmesine ya da rüptüre olmasına neden olabilirken periferik arter hastalığında gecikmiş tedavi ilgili ekstremitenin kaybı ile sonuçlanabilir. Periferik damar hastalıklarının ilerleyici karakteri göz önünde bulunduğunda tedavideki zaman kaybı telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir. Hızlı sonuç veren bu yeni yöntem ile daha az kontrast madde kullanılarak organ hasarı azaltılmış ve yüksek kaliteli görüntüler elde edilebilmiştir.Yayın Krukenberg Tumor: CT and PET-CT Findings(Aves, 2010) Tasalı, Nuri; Çubuk, Rahmi; Midi, Ahmet[Abstract Not Available]Yayın Leukoaraiosis and Risk of Dysequilibrium, Urinary Dysfunction or Cognitive Impairement(Galenos Publ House, 2008) Çubuk, A.; Çubuk, Rahmi; Kocer, Emel; Kocer, Abdulkadir; Gozke, ErenObjective: In present study, we aimed the relation between white matter lesions, and cognitive impairment, dysequilibrium and urinary dysfunctions in elderly people. Materials and methods: In this study, we recruited 91 patients attending our neurology outpatient department. We investigated the presence of leukoaraiosis (LA) on magnetic resonance imaging (MRI). Hyperintense lesions in T2 and proton weighted and non-hypotense lesions in T1 weighted sequences were considered as LA. MRIs of all cases were evaluated by means of a four grade scoring system - described previously in the literature. LA grades of patients with cognitive impairment, dysequilibrium and urinary dysfunctions were recorded. Results: There were significant associations between LA, and cognitive impairment, dysequilibrium and urinary dysfunctions (p<0.01). The proportion with white matter lesions increased with age, similarly for men and women (p<0.05). Conclusion: This study demonstrated that white matter abnormalities are related to cognitive impairment, dysequilibrium or urinary dysfunctions in elderly people. The degree of cerebral white matter lesions increased with age. Interpretation of the presence and severity of white-matter hyperintensities in a diagnostic context must be done cautiously.Yayın Lökoarioza bağlı dengesizlik, üriner ya da bilişsel fonksiyon bozukluğu riski(2008) Koçer, Abdülkadir; Çubuk, Rahmi; Çubuk, Ayşegül; Koçer, Emel; Gözke, ErenAMAÇ: Bu çalışmada; yaşlı olgularda lökoaraiozis (LA) ile bilişsel durum, denge ve üriner disfonksiyon arasındaki ilişki araştırıldı. YÖNTEMLER: Nöroloji polikliniğine ayaktan başvuran 91 olgu çalışmaya dahil edildi. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) yapılarak, LA varlığı araştırıldı. LA, T2 ve Proton ağırlıklı sekanslarda hiperintens ve T1 ağırlıklı sekanslarda hipointens olarak görüldü. Tüm olguların MRG’leri daha önceden literatürde tanımlandığı gibi 0-4 arasında derecelendirildi. Olguların LA dereceleri, bilişsel durum, denge ve üriner disfonksiyonları kaydedildi.BULGULAR: LA, bilişsel durum, denge ve üriner disfonksiyon arasında anlamlı ilişki saptandı (p<0.01). Serebral beyaz cevher lezyonlarının oranında, bayan ve erkekte benzer olarak yaş ile birlikte artış görüldü (p<0.05).SONUÇ: Bu çalışma, yaşlı olgulardaki serebral beyaz cevher anomalileri ile bilişsel fonksiyon bozukluğu, denge ve üriner fonksiyon bozuklukları arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermektedir. Yaş ile beyaz cevher patolojilerinin derecesi artmaktadır. Beyaz cevher hiperintensitelerinin varlığı ve ciddiyetinin değerlendirilmesi, tanısal bağlamda dikkatlice yapılmalıdır.Yayın LOW BACK PAIN IN THE POSTPARTUM PERIOD: A CASE REPORT WITH VERTEBRAL OSTEOMYELITIS(Istanbul Univ, Faculty Medicine, Publishing Office, 2009) Kozakçıoğlu, Meral; Atalay, Ayce; Çubuk, RahmiTuberculosis remains a major health problem. Musculoskeletal tuberculosis accounts for about 10-15 % of all tuberculosis notifications in the non-industrialized countries. The spine is the most common site the for osseous involvement and tuberculosis involved multiple sites accounts for 3% of the cases. Sacral involvement and concomittant vertebral tuberculosis is a rare combination. We report a case of tuberculosis with vertebral involvement and an additional infectious foci near the sacroiliac joint. Needle biopsy of the L1 was required for the microbiological confirmation of the diagnosis in our case since Quantiferon test in the serum was negative. The diagnosis of musculoskeletal tuberculosis remains a challange to clinicians and requires a high index of suspicion. Thorough and even invasive diagnostic work-up is mandatory for the accurete and early diagnosis of patients with osteoarticular tuberculosis.Yayın Model-Free automatic segmentation of the aortic valve in multislice computed tomography images(Pamukkale Univ, 2021) Unay, Devrim; Harmankaya, Ibrahim; Oksuz, Ilkay; Çubuk, Rahmi; Çelik, Levent; Kadipasaoğlu, KamuranValvular diseases may affect one or more of the cardiac valves, which may need to be replaced or restored for effective treatment. The surgical procedure can be guided by a patient-specific and dynamic model containing information complementary to the 2D/3D static images of the valves. To this end, in this study a novel automated model-free aortic valve segmentation method is presented, and its performance is evaluated against expert annotations over conventional contrast-enhanced ECG-gated multislice CT data of the aortic valve at its closed position. Detailed evaluation of the proposed method in 19 real cases revealed an encouraging performance of 3D region growing over Hessian based approach but also demonstrated the complexity of the problem.Yayın The morphologic and functional features of LAD myocardial bridging at multi-detector computed tomography coronary angiography: correlation with coronary artery disease(2015) Gürol, Tayfun; Çubuk, Rahmi; Atasoy, Mehmet Mahir; Soylu, Özer; Aydın, Ahmet Alper; Dağdeviren, BahadırAmaç Çalışmamızın amacı çok kesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) ile saptanan sol ön inen arter (LAD) miyokart köprülerinin (MK) morfolojik ve fonksiyonel özelliklerini ve koroner arter hastalığı ile ilişkisini geriye dönük olarak değerlendirmektir.Çalışma planı Çalışmaya ÇKBT ile koroner anjiyografi yapılan 191 ardışık hasta dahil edildi. Koroner lezyonlar ve MKnin morfolojik özellikleri (derinlik, uzunluk, koroner ağzına olan uzaklığı) incelendi.Bulgular Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile LADde 41 hastada (%21.5) MK tespit edildi. MK proksimalinde aterosklerotik lezyon %49 (20/41) oranında saptandı. MK segmentinin derinliği ile sistolik baskının derecesi arasında istatistiki olarak anlamlı ilişki saptandı (r=0.538, p<0.01). MB segmentinin koroner ağzından uzaklığı ile sistolik baskının derecesi arasında ilişki saptanmadı. MK segmentinin uzunluğu ile sistolik baskı derecesi arasında ilişki saptanmadı (r=0.058, p=0.721). MKnin morfolojik özellikleri ile proksimal bölümde saptanan koroner arter hastalığı arasında ilişki bulunamadı.Sonuç Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile MKnin fonksiyonel ve morfolojik özellikleri iyi bir şekilde belirlenebilir. MK olan koroner segmentinin derinliği, baskı derecesi ile ilişkili olup MK özellikleri ile MKnin proksimal bölümünde gözlenen koroner arter hastalığı arasında ilişki saptanmamıştır.Yayın Non-spesifik karın ağrısı bulunan hastalarda kolonoskopik incelemenin yeri(2010) Atasoy, Mehmet M.; Çubuk, Rahmi; Kebudi, Abut; Deveci, Uğur; Manukyan, Manuk Norayık; Kapaklı, Sertan M.Amaç: Non-spesifik karın ağrısı ile başvuran ve yapılan incelemelerde patolojik bir bulgu saptanmayan hastalarda kolonoskopik incelemenin yerini ortaya koymak.Hastalar ve Yöntem: Üç yıllık bir süre içinde genel cerrahi polikliniği veya acil ünitesine karın ağrısı şikayeti ile başvuran tüm hastalar prospektif olarak değerlendirildi. Detaylı bir anamnez, fizik muayene ve laboratuvar tetkikleri sonrası ayakta direk karın grafileri standart olarak çekildi. Tanı konulamayan hastalara oral ve intravenöz kontrastlı tüm karın tomografisi çekildi ve kadın hastalarda jinekoloji konsültasyonu istendi. Değerlendirmeye alınan 2.604 hasta içinde tüm bu tetkikleri normal sınırlar arasında olan, daha önce karın ameliyatı geçirmemiş ve karın ağrısını açıklayan bir patoloji saptanmayan 476 hasta olduğu görüldü. Bu hastalara non-spesifik karın ağrısı ön tanısı ile kolonoskopi yapılması önerildi.Bulgular: Hastaların üçünde kolon kanseri saptandı. Dokuz hastada saplı büyük polipler bulundu. Üç polipte patoloji raporunda displazi bildirildi. Sapta invazyon olmadığı görüldü. On altı hastada ise milimetrik polipler saptandı. Patoloji raporları hiperplastik polip olarak kayda geçti. Toplamda 198 hastada bir veya daha fazla sayıda divertikül görüldü. Kanser saptanan üç hastanın yaşları 59, 63 ve 68 idi. Polip saptanan 25 hastanın 17'si (%68) 50 yaş üzeri, divertikül saptanan hastaların ise 127'si (%64) 50 yaş üzeri bulundu.Sonuç: Çalışmamız sonucunda non-spesifik karın ağrısı tanısı düşünülen hastalarda kolonoskopik incelemenin yeri tartışmalıdır ve uygulanmasını savunan net veriler elde edilememiştir. Ancak malign ve pre-malign patoloji saptanma oranı düşük olmakla beraber (%7) işleme bağlı bir komplikasyon gelişmemiştir. Yüksek oranda (%30) divertiküler hastalık saptanması göz önüne alındığında hekimlerin bu tetkiki istemesinin yanlış olmadığı ortadadır.