Kadın ve insan hakları

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2018

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

T.C.Maltepe Üniversitesi

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/openAccess

Araştırma projeleri

Organizasyon Birimleri

Dergi sayısı

Özet

Kadın ya da erkek olmak, insanların arasındaki farklılıkların en göze çarpanı gibi duruyor. Simone de Beauvoir, Le Deuxième Sex kitabında, etrafa şöyle bir göz atmanın bunu doğrulayacağını söylüyor: “Gerçekten de gözlerini açarak biraz dolanmak bile insanlığın, giysileri, yüzleri, gülümsemeleri, hareketleri, ilgi alanları, uğraşları, birbirinden belirgin olarak farklı iki kategoriye ayrıldığını tespit etmek için yeterlidir. Bunlar yüzeysel farklılıklar olabilirler ve belki de bir gün yok olacaklar. Ama şu anda [bu farklılıklar] şüpheye yer bırakmayacak kadar apaçık” (Beauvoir, 1976/1949: 15). Bu sözler yazıldığından beri neredeyse 70 yıl geçti ama değişen fazla bir şey yok. İnsanlar arasındaki diğer ayır edici niteliklerle karşılaştırıldığında, kadın ya da erkek olmak, insanlar arasında farklılık oluşturan en evrensel ve bir anlamda “doğal” nitelik gibi duruyor. Şöyle ki, ırk, renk, inanç, ekonomik sınıf gibi farklılıkların “farklılık” olarak ele alınması sosyo-politik ve tarihsel bağlamlarla doğrudan ilişkilidir. Örneğin, Jean-Paul Sartre’ın dediği gibi, Yahudi'yi “Yahudi” yapan anti-semitizmdir. Yahudi düşmanlığı tarihin bir noktasında ortaya çıkmıştır ve gene bir noktasında ortadan kalkabilir. Fakat, her ne kadar kadın ve erkeğe yüklenen çeşitli anlamlar, görevler ve roller en geniş manada tarihsel olsa da, insanların kadın ve erkek olarak ayrıştırılması, bir anlamda, tarih-dışıdır. Burada biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farkla ilgili tartışmalara girmeyecek olsak da, insanların cinsiyetlerine göre ayrılmasının “doğal” kabul edilegelmesinin üreme ile yakından ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. İstatistiklere göre, yeryüzündeki insan nüfusu birbirine çok yakın yüzdelerle iki cinsiyet arasında dağılmıştır. Fakat eşitlik buraya kadar gibi duruyor! Her ne kadar, toplumsal cinsiyete dair anlayış farklı dönemlerde ve farklı coğrafyalarda, inanç sistemleri, üretim mekanizmaları, kültürel pratikler, politik ideolojiler gibi etkenlerle değişiklik göstermiş olsa da, insanlık tarihine bakıldığında, günümüzde anlaşılan anlamıyla toplumsal cinsiyet eşitliğinin hiçbir zaman sağlanmamış olduğu görülür. Nitekim, Dünya Ekonomik Forumunun yürüttüğü sağlık, eğitim, politikaya ve iş gücüne katılım olmak üzere dört alanda yapılan ölçümlerin verilerinin yayımlandığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uçurumu Raporu (2017), uçurumun kapanması için Batı Avrupa’da 61 yıl, Güney Asya’da 62 yıl, Latin Amerika ve Karayipler’de 79 yıl, Sahra Altı Afrika’da 102 yıl, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da 128 yıl, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da 157 yıl, Doğu Asya ve Pasifik’te 161 yıl ve Kuzey Amerika’da 168 yıl geçmesi gerektiğini ön görmekte.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Kadın, İnsan Hakları, Kadın Hakları, İstatistik

Kaynak

İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bülteni

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

4

Künye

Şimga, Hülya. (2018). Kadın ve insan hakları, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bülteni, T.C.Maltepe Üniversitesi. (4), s.4-5.