Yazar "Kaya, Fatih Öner" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Amyloid goiter associated with amyloidosis secondary to rheumatoid arthritis(Hindawi, 2013) Üzüm, Güngör; Kaya, Fatih Öner; Kubat Üzüm, Ayşe; Küçükyılmaz, Meltem; Güneş, Mehmet Emin; Düzköylü, Yiğit; Leblebici, Cem; Koç, Oğuz; Sarı, Yavuz SelimAmyloidosis refers to a variety of conditions in which amyloid proteins are abnormally deposited in organs and/or tissues. The most common forms of systemic amyloidosis are primary amyloidosis (PA) of light chains and secondary amyloidosis (SA) caused by chronic inflammatory diseases such as rheumatoid arthritis (RA). Although involvement of the thyroid gland by amyloid is a relatively common phenomenon, clinically significant enlargement of the thyroid owing to amyloid deposition is a rare occurrence. In SA, the deposition of amyloid associated (AA) protein is associated with atrophy of thyroid follicles. The clinical picture of these patients is characterized by rapid, painless thyroid gland enlargement which may be associated with dysphagia, dyspnea, or hoarseness. Thyroid function is not impaired in most cases. Although amyloid goitre secondary to systemic amyloidosis due to chronic inflammatory diseases is relatively common, specifically related to RA is much more uncommon one and it is reported less in the literature. In this report, A 52-old-year female patient with amyloid goiter associated with amyloidosis secondary to rheumatoid arthritis is presented.Yayın Bağ dokusu hastalıkları ve karaciğer(Maltepe Tıp Dergisi, 2017) Kaya, Fatih Öner; Sezgin, Gülbüz; Nalbant, SelimKaraciğer genel fizyonomi içerisinde hem metabolik hem de inflamatuvar olaylardan etkilenen bir organdır. Dolayısıyla, bağ dokusu hastalıklarından etkilenmemesi düşünülemez. Ancak, bu etkileşim çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bu etkileşim: Sistemik bağ dokusu hastalıklarına bağlı karaciğerin etkilenmesi, otoimmün karaciğer hastalıkları ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçların karaciğer üzerindeki etkileri şeklinde özetlenebilir. Her zaman bu üçlü etkileşimi bir birinden ayırt etmek mümkün olmasa da tedavinin başarısı açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir faktördür.Yayın Can Cytokines be used as an Activation Marker in Rheumatoid Arthritis?(Bentham Science, 2021) Kaya, Fatih Öner; Ceylan, Yeşim; Öngen İpek, Belkız; Özünal, Zeynep Güneş; Sezgin, Gülbüz; Nalbant, SelimAims: The etiopathogenesis of Rheumatoid Arthritis (RA) is not clearly understood. However, the role of the cytokines play an important part in this mechanism. We aimed to bring a new approach to the concept of 'remission' in patients with RA. Background: RA is a chronic, autoimmune, inflammatory disease that involves small joints in the form of symmetrical polyarthritis and progresses with exacerbations and remissions. Pain, swelling, tenderness and morning stiffness are typical of the joints involved. Although it is approached as primary joint disease, a wide variety of extra-articular involvements may also occur. It is an interesting pathophysiological process, the exact cause of which is still unknown, with many environmental, genetic and potentially undiscovered possible factors in a chaotic manner. Objective: In this cross-sectional study, sedimentation rate (ESR), C- Reactive protein (CRP), Tumor necrosis factor (TNF)-?, soluble-TNF-? receptor (TNF-R), Interleukin (IL)-1B and IL-10 were measured in three groups which were healthy volunteers, patients with RA in the active period, and patients with RA in remission. Disease activity score-28 (DAS-28) was calculated in active RA and RA in remission. Methods: This study included 20 healthy volunteers, 20 remission patients with RA and 20 active RA patients. Venous blood samples were collected from patients in both healthy and RA groups. Results: RA group consisted 43 (71.6%) female and 17 (28.4%) male. Control group consisted 11 (55%) female and 9 (45%) male. TNF-R was significantly high only in the active group according to the healthy group (p=0.002). IL-10 was significantly high in active RA, according to RA in remission (p=0.03). DAS-28 was significantly high in active RA, according to RA in remission (p=0.001). In the active RA group, ESR and TNF-R had a positive correlation (r:0.442; p=0.048). In the active RA group, there was also a positive correlation between TNF-R and CRP (r:0.621; p=0,003). Both healthy and active RA group had significant positive correlation between ESR and CRP (r: 0.481; p=0.032 and r: 0,697; p=0,001 respectively). Conclusion: TNF-R can be the main pathophysiological factor and a marker showing activation. TNF-R can be very important in revealing the effect of TNF on the disease and the value of this effect in the treatment and ensuring the follow-up of the disease with CRP instead of ESR in activation.Yayın Demir eksikliği anemisi tablosu ile ortaya çıkan paroksismal nokturnal hemoglobinüri: olgu sunumu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Kızılkılıç, Ebru; Sezgin, Gülbüz; Kaya, Fatih Öner; Nalbant, SelimParoksismal nokturnal hemoglobinüri (PNH), periferik kanda sitopeni, tromboz ve hemolitik anemi ile ortaya çıkan nadir bir kemik iliği yetersizlik hastalığıdır. CD55 ve CD59 isimli iki glikozilfosfotidilinositol (GPI) çapası olan proteinlerin yokluğu nedeniyle kontrolsüz kompleman aktivasyonuna bağlı hemoliz ve diğer PNH bulguları ortaya çıkar. Erken tanı bu hastaların prognozu ve yönetiminde temeldir. Eculizumab, kronik kontrolsüz kompleman aktivasyonunu spesifik olarak inhibe eden ve terminal kompleman yolundaki C5’i hedef alan monoklonal antikordur. Çocuklarda ve erişkinlerde PNH tedavisi için onaylı ilk ve tek ilaçtır. Bu yazıda demir eksikliği anemisi tablosu ile başvuran ve Eculizumab ile başarılı şekilde tedavi edilmiş bir PNH olgu sunulmaktadır.Yayın Effect of total quality management implementation on patient satisfaction: a six-year experience in a public hospital(Istanbul Training and Research Hospital, 2012) Çetin, Güven; Çelik, Gürhan; Kaya, Fatih Öner; Güneş, Mehmet Emin; Keskin, HalitAmaç: Araştırmanın amacı, bir kamu hastanesinin altı yıllık toplam kalite yönetimi (TKY) uygulama deneyiminin yatan hasta memnuniyeti üzerine olan etkilerini değerlendirmektir. Araştırma hastaların, verilen sağlık hizmetlerinden memnuniyet düzeylerinin ölçüm sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlayan tanımlayıcı bir araştırmadır. Gereç ve Yöntem: Araştırma için örneklem seçilmemiştir. S.B. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi kliniklerinde yatan hastalardan kabul edenlerine uygulanan anket sonuçlarının altı yıllık kesitsel verileri değerlendirilmiştir. Bulgular: S.B. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 2001 ile 2006 yılları arasında müracaat eden hastalara yüz yüze görüşme tekniği ile yapılan anketlerin sonuçları istatistiki metotlar kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuç: Hastanelerin verdikleri hizmetlerinin etkin, verimli olması için toplam kalite uygulamalarının yeri kuşkusuz çok önemlidir. Teknoloji ve insan hakları konusundaki gelişmeler doğrultusunda kalite yaşam alanında vazgeçilmez bir önem kazanmıştır.Yayın Gebelik ve meme kanseri: olgu sunumu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Akgün, Feride Sinem; Sezgin, Gülbüz; Kaya, Fatih Öner; Deveci, Uğur; Yener, Arzu Neşe; Çelik, Aygen; Manukyan, Manuk Norayık; Türken, Orhan; Deveci, UğurMeme kanseri gebelik sırasında nadir görülür ancak gebelikte en sık görülen kanserdir. Gebelikte ve laktasyon döneminde oluşan memelerdeki hassasiyet ve büyüme nedeni ile bu dönemde ortaya çıkan bir kitle ve dolayısı ile meme kanserinin tanısı gecikebilir. Kadın doğum, genel cerrahi ve onkoloji kliniklerinin birlikte takip etmeleri gereken bir patolojidir. Gebelikle ilgili meme kanseri terimi, gebelik sırasında ya da gebeliği takiben 1 yıl içinde görülen meme kanserlerini kapsamaktadır. Gebelik ve laktasyonda olan fizyolojik değişiklikler nedeniyle fizik muayene bu hastalarda klinisyen için problem oluşturabilir. Bu dönemde kitle saptanırsa ultrasonografi ve ince iğne aspirasyon biyopsisi yapılarak kitle araştırılmalıdır. Gebelikte meme kanseri tanısı ileri evrelerde konulmaktadır. 25 Yaşında G3P2 olan hasta son gebeliğinin yedinci ayında sağ memesinde gittikçe büyüyen kitle nedeniyle hastaneye başvurmuş. Yapılan meme ultrasonografisinde sağ memede BIRADS 5 kriterlerine uyan kitle tespit edilmiş ve yapılan biyopsi sonucuna göre invaziv duktal karsinom tanısı almıştır. Öncelikle kadın doğum uzmanı görüşü alınıp genel cerrahi tarafından sağ modifiye radikal mastektomi ve aksiller diseksiyon uygulandı. Operasyon sonrası medikal onkoloji ve kadın doğum uzmanlarının takibine alınan hasta 33. gebelik haftasında sezeryanla doğum yaptı ve adjuvan kemoterapi programına alındı.Yayın Gebelikte mide kanseri: olgu sunumu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Akgün, Feride Sinem; Kaya, Fatih Öner; Sezgin, Gülbüz; Deveci, Uğur; Yener, Neşe; İlter, Erdin; Manukyan, Manuk Norayık; Türken, Orhan; Deveci, UğurGebelik sırasında mide kanseri oldukça nadir görülmektedir. Gebeliğe bağlı bulantı, kusma ve abdominal ağrı gibi gastrointestinal semptomlar hastalığın tanısını güçleştir¬mektedir. Tanı konduğunda ise hasta ileri evre tümör olarak karşımıza çıkmaktadır ve prognozu olumsuz yönde etkilemektedir. Mide kanserinde erken tanı ve tedavi sağ kalım oranını artırmaktadır. Gebelik sırasında tanı ve tedavisi oldukça güç olan mide kanserinin tedavisinde kadın doğum, genel cerrahi ve medikal onkoloji kliniklerinin ortak çalışmasıyla başarılı sonuçlar alınabilir. Bu çalışmada gebeliğinde hiçbir gastrointestinal şikayeti olmadığı halde ileri evre mide kanseri tespit edilen 39 yaşında bayan hasta sunulmuştur. Hastanın özgeçmişinde 5 yıl önce meme kanseri nedeniyle tedavi gördüğü öğrenildi. Postoperatif dönemde yapılan tetkik ve tedaviler sonrasında tedaviye tam yanıt alındı.Yayın Interstitial lung disease, eosinophilia and rheumatoid arthritis(Global Advanced Research Journals, 2014) Sezgin, Gülbüz; Kaya, Fatih Öner; Ceylan, Yeşim; Köskenli, Vezir; Nalbant, SelimInterstitial lung disease (ILD) can cause mortality and morbidity in rheumatoid arthritis (RA). However, there is no definite risk factor, guide or marker to obtain before examining lung with high resolution computerized tomography (HRCT). We studied eosinophil in RA patients if there is a relation with inflammation and ILD. We could not find any relation between eosinophil and inflammation. However, there was eosinophilia in all patients with ILD findings of HRCT. Increased numbers of eosinophil can be a risk factor for ILD in patients with RA. Nevertheless, it is still needed further studies to make such a conclusion.Yayın Is R202 Q Polymorphism Related With Some Atypical Inflammatory Clinical Situations?(2019) Akgun, Feride Sinem; Dabak, Reşat; Uygur Bayramiçli, Oya; Sezgin, Gülbüz; Nalbant, Selim; Akduman Alaşehir, Elçin; Kaya, Fatih ÖnerObjective: To date, especially alterations of genes on exon 10 have beenconsidered in Mediterranean fever (MEFV), but it is not clear whether all thesealterations are disease-causing mutations. This study aims to evaluate theclinical features of the patients with R202Q alteration.Materials and methods: Patients admitted to the emergency department andinternal medicine clinic and diagnosed as Familial Mediterranean Fever (FMF)were included in the study. The medical records of patients with MEFV genemutations were reviewed retrospectively.Results: Total 25 patients with R202Q mutations were obtained. 14 patientshad a classical AAA phenotype with fever and abdominal pain: 10 patients withM694V mutation, and 4 with other mutations. None of the patients with singleR202Q mutation were with the classical FMF phenotype. Patients with singleR202Q mutation showed atypical inflammatory phenotype (4 pericarditis, 1pleurisy, 1 arthritis, 1 psoriatic arthritis). On the other hand, patients withclassical FMF phenotype and with R202Q mutation were with higher colchicineneed and proteinuria.Conclusion: According to our results, R202Q mutation may create a tendencyto inflammation or augment the existing inflammation. However, prospectivecomprehensive studies are needed to further investigate the relationship ofR202Q and clinical findings and severity of the disease.Yayın Is r202 q polymorphism related with some atypical inflammatory clinical situations?(İzmir Hastanelerine Yardım ve Bilimsel Araştırmaları Teşvik Derneği, 2019) Akgün, Feride Sinem; Dabak, Reşat; Kaya, Fatih Öner; Sezgin, Gülbüz; Akduman Alaşehir, Elçin; Uygur Bayramiçli, Oya; Nalbant, SelimObjective: To date, especially alterations of genes on exon 10 have beenconsidered in Mediterranean fever (MEFV), but it is not clear whether all thesealterations are disease-causing mutations. This study aims to evaluate theclinical features of the patients with R202Q alteration.Materials and methods: Patients admitted to the emergency department andinternal medicine clinic and diagnosed as Familial Mediterranean Fever (FMF)were included in the study. The medical records of patients with MEFV genemutations were reviewed retrospectively.Results: Total 25 patients with R202Q mutations were obtained. 14 patientshad a classical AAA phenotype with fever and abdominal pain: 10 patients withM694V mutation, and 4 with other mutations. None of the patients with singleR202Q mutation were with the classical FMF phenotype. Patients with singleR202Q mutation showed atypical inflammatory phenotype (4 pericarditis, 1pleurisy, 1 arthritis, 1 psoriatic arthritis). On the other hand, patients withclassical FMF phenotype and with R202Q mutation were with higher colchicineneed and proteinuria.Conclusion: According to our results, R202Q mutation may create a tendencyto inflammation or augment the existing inflammation. However, prospectivecomprehensive studies are needed to further investigate the relationship ofR202Q and clinical findings and severity of the disease.Yayın Nosocomial infections and risk factors in intensive care unit of a university hospital(2015) Başaran, Seniha; Kaya, Fatih Öner; Yeşilbağ, Zuhal; Karadeniz, AslıAmaç: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesindeki (YBÜ) hastane enfeksiyonlarının (HE) enfeksiyon odağı, patojenlerin dağılımı ve risk faktörleri açısından değerlendirilmesi amaçlandı.Yöntemler: YBÜ'de 48 saatten fazla kalan 80 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların epidemiyolojik özellikleri, invaziv girişimler ve diğer risk faktörleri kaydedildi. Kültürler, patojenlerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılık testleri standart mikrobiyolojik yöntemlerle yapıldı.Bulgular: HE gelişen 56 hastanın 26 (%50)'sında pnömoni, 15 (%28,8)'inde kan dolaşımı enfeksiyonu ve 6 (%11.5)'sında üriner sistem enfeksiyonu saptandı. Klebsiella pneumoniae (%23.5), Pseudomonas aeruginosa (%19,6) ve Acinetobacter spp. (%15,6) sırasıyla en sık saptanan etken mikroorganizmalar idi. Klebsiella pneumoniae izolatlarında genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) oranı %91,6, karbapenem direnci %15,6, Pseudomonas aeruginosa ve Acinetobacter spp. izolatları için de karbapenem direnci sırasıyla %60 ve %100 olarak saptandı. Hemodiyaliz, enteral beslenme, total parenteral beslenme, 10 günden uzun süreli yatış HE gelişimi açısından bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. "Acute Physiology and Chronic Health Evaluation" (APACHE) II skoru, YBÜ'de yatış süresi ve YBÜ öncesi hastanede yatış süresi de HE gelişen grupta daha yüksek bulundu.Sonuç: Hastanemiz YBÜ'de pnömoni en sık görülen HE olarak saptandı ve Gram-negatif basillerdeki karbapenem direnci dikkat çekici ölçüde yüksek bulundu. Enfeksiyon kontrol önlemlerinin dikkatli bir şekilde uygulanması, invaziv girişimlerin doğru endikasyonlarda uygulanması ve gereksiz uzun dönem yatışlardan kaçınılması gerektiği düşünüldüYayın The prevalence of HBsAg / HCV in Aksaray province, demographic data of patients with HCV and the rates of access to new treatments(MEDİTAGEM Ltd. Şti., 2019) Yalçın, Mehmet Suat; Kaya, Fatih ÖnerAim: Approximately 210 million peoples worldwide are estimated to be infected with chronic HCV. Nowadays, with the use of direct-acting antiviral agents, sustained viral response rates of more than 95% have been achieved in HCV. In our country, these drugs have been used for the last two years. The desired results could not be reached in the number of patients reaching treatment. In this study, we investigated the prevalence of HBsAg and HCV in Aksaray. In addition, we aimed to reveal the demographic characteristics of patients infected with HCV, their awareness about the disease and the rates of access to treatment. Material and methods: In this study, 11716 patients admitted to Aksaray Training and Research Hospital Gastroenterology, Infectious Diseases Outpatient Clinic and Endoscopy Unit between January 2016 and October 2018 were retrospectively screened. HCV positive patients were called from their contact numbers. Results: HBsAg was detected in 244 (2.08%) and anti-HCV positivity in 71 (0.6%) of 11716 patients. Fifty-three patients with HCV were included in the study. 16 patients could not be reached. Nine of these patients were treated with new treatment regimens at the external center. Nine patients were reached during this study and were provided access to treatment. All of these patients were able to tolerate treatment and a permanent viral response was found. Conclusion: Direct effective antiviral agents are effective and safe drugs in patients with HCV. Additional efforts and means of communication are needed to enable patients to access drugs.Yayın Relation of maternal vitamin D status with gestational diabetes mellitus and perinatal outcome(Pubmed, 2015) Niyazoğlu, Mutlu; Hatipoğlu, Esra; Aydoğan, Begüm; Dellal, Fatma Dilek; Yavuz, Arzu; Hacıoğlu, Yalçın; Kaya, Fatih Öner; Kumru, SelahattinObjective To investigate the relationship between maternal vitamin D status and glucose intolerance, and its impact on pregnant women and their newborns. Methods A cohort of pregnant women were divided into three groups: women with gestational diabetes mellitus, ones with normal results both after the 50 gr and 100 gr OGTT (CG-1) and ones having a positive result after the 50 gr OGTT screening but negative results for gestational diabetes mellitus (GDM) after the 100 gr OGTT (CG-2) Results The newborn length in CG-1 was greater than in GDM and CG-2 (p= 0.002 and p= 0.02). Fasting blood glucose and insulin resistance (IR) were negatively correlated with length of the newborns (r=?0.3, p=0.03 and r=?0.3, p=0.01). The newborns of women with GDM had lower APGAR-1 and 5 scores than those of CG-1 and CG-2 (APGAR-1 p= 0.001 and p= 0.004, APGAR-5 p=0.005 and p=0.007, respectively). APGAR scores were correlated negatively with IR (APGAR-1 r=?0.32, p=0.01, APGAR-5 r=?0.3, p=0.03) and positively with 25OHD levels (APGAR-1 r=0.3, p=0.01, APGAR-5 r=0.3, p=0.02). Conclusion Vitamin D deficiency, gestational diabetes and insulin resistance are interrelated. Severe vitamin D deficiency during pregnancy is associated with poor pregnancy and neonatal outcome.Yayın Serum survivin increases in prolactinoma(Pubmed, 2015) Dellal, Fatma Dilek; Niyazoğlu, Mutlu; Gorar, Süheyla; Ademoğlu, Esranur; Candan, Zehra; Bekdemir, Handan; Hacıoğlu, Yalçın; Kaya, Fatih ÖnerBackground Prolactinoma is the most common adult pituitary adenoma. Survivin is a member of the family of inhibitors of apoptosis proteins. Its expression is observed in many tumors. Survivin expression has shown in prolactinoma tissue before but no study exists showing serum survivin level. The aim of the present study was to investigate serum survivin levels in patients with prolactinoma and demonstrate its value in diagnosis of the disease. Methods The group of patients consisted of 25 women, aged from 17 to 51 years. As a control group, 21 healthy women, aged from 22 to 45 years were included. Twenty patients had microprolactinoma, while five patients had macroprolactinoma. All patients had received dopamine agonist treatment. Serum survivin levels were measured in all of the groups. Results Survivin levels were significantly higher in prolactinoma patients compared to controls (19.04 (10 - 38) pg/mL; 15.05 (8 - 22) pg/mL; P = 0.042). There was no difference between microadenoma and macroadenoma patients in survivin levels (19.22 (10 - 38) pg/mL; 18.40 (16 - 22) pg/mL; P = 0.914). In correlation analysis, survivin was not correlated with other parameters. Conclusions We consider that higher survivin levels might be a molecular marker predicting the presence of prolactinoma and may be useful for the diagnosis. But large-scale research is needed to clarify its role in diagnosis of prolactinoma patients.Yayın Tatil pandemisi(Maltepe Üniversitesi, 2020) Kaya, Fatih ÖnerKoronavirüs salgınında vaka sayısının azalmaya başladığı ve normalleşme adımlarının atıldığı dönemde gelen yaz mevsimiyle birlikte “Nasıl bir tatil yapacağız” sorusu önümüzde duruyor. Bu yaz tatil yapacak mıyız? Turizmde trendler ne olacak? Nasıl korunacağız?