Yazar "Tan, Devran" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Alkol bağımlılarında suçluluk ve utanç duyguları(Galenos Yayınevi, 2002) Kalyoncu, Ö. Ayhan; Mırsal, Hasan; Pektaş, Özkan; Gümüş, Ömer; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurAmaç: Alkol bağımlılığında suçluluk ve utanç duygularının önemli bir yeri olduğu ileri sürülmüştür. Bu çalışmada remisyondaki alkol bağımlılarındaki suçluluk ve utanç duygularının araştırılması amaçlanmıştır.. Yöntem: Çalışmaya; DSM-IV tanı ölçütlerine göre alkol bağımlılığı tanısı ile yatarak tedavi gören ve en az altı aylık bir süre tam remisyonda olan 102 hasta alınmıştır. Kontrol grubunu ise yaş ve cinsiyet açısından denkleştirilmiş herhangi bir psikiyatrik tanı almadığını ve tedavi görmediğini ifade eden 72 kişi oluşturmuştur. Bağımlıların seçiminde; daha önce kliniğimizde uygulanan tedavi programına yatarak katılmış olmak, yatış sırasında ek başka bir psikiyatrik tanı almamış olmak, son bir aydan bu yana psikotrop bir ilaç kullanmamış olmak ve son altı aydan bu yana alkol almamış olmak ölçütlerine uyulmuştur. Çalışmada; Sosyodemografik klinik veri formu, Suçluluk Utanç Ölçeği, Rotter'in İçDış Kontrol Odağı Ölçeği, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: İki grup arasında sosyodemografik özellikler açısından farklılık olmamasına rağmen, Suçluluk Utanç Ölçeği (t=25,6 p=,0), Rotter'in İçDış Kontrol Odağı Ölçeği (t=7,3 p=,0), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (t=ll,5 p=,0) puanları arasında istatistik olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Sonuç: En az altı ay süreli remisyonda olmalarına rağmen alkol bağımlılarında suçluluk ve utanç duyguları kontrol grubuna göre daha şiddetli yaşanmaktadır. Bu durumun remisyon süreci üzerindeki etkilerini anlamak için sosyodemografik klinik özellikleri dikkate alarak ileriye dönük çalışmaların yapılmasının gerekliliği düşünülmektedir.Yayın Aripiprazole Augmentation Treatment in Treatment Resistant Bipolar Depression: Two Patient Reports(TURKIYE SINIR VE RUH SAGLIGI DERNEGI, 2011) Karadag, Figen; Tan, Devran; Unal, FeyzaIt is known that in patients with bipolar disorder, depressive episodes last longer than mixed or manic/hypomanic episodes and there are reports detailing the difficulties confronted in its treatment. The concept of treatment resistant depression in bipolar disorder has not been as well described as that in treatment resistant unipolar depression. Here we present two patients with treatment resistant bipolar depression. The first patient in our study is a 51 year old woman whose diagnoses were bipolar disorder, depressive episode and multiple sclerosis (in remission with interferon treatment) at the time of augmentation with aripiprazole. The second patient is a 43 year old woman with bipolar disorder, depressive disorder without any comorbid illness at the time of augmentation with aripiprazole. Aripiprazole was administered variably between 20-30mg/daily based on tolerability and efficacy,. In both cases, depression was assessed using the Hamilton Depression Rating scale (HDRS). Both patients responded to aripiprazole augmentation treatment. The effect of aripiprazole on bipolar depression needs to be further evaluated in double blind controlled studies. However, augmentation with aripiprazole in bipolar patients may be a future routine treatment for treatment resistant bipolar depression. In this report, treatment of refractory bipolar depression and the efficacy of aripiprazole augmentation treatment in bipolar depression are discussed through two patients in depressive episode who remitted with aripiprazole augmentationYayın Cerebral blood flow abnormality observed with Tc-99M HMPAO SPECT in reversible dementia caused by hypotyroidism(2007) Şahin, Şevki; Tan, Devran; Benli, Fehime; Karşıdağ, SibelThe clinical presentation of hypothyroidism varies considerably and may be dominated by cognitive deficits and psychological symptoms. A 49 year-old male patient came to our clinic with symptoms of forgetfulness, decrease in communication, difficulty in remembering and learning, and difficulty in building sentences. Due to these complaints he was diagnosed as suffering from depressive pseudodementia and possible Alzheimer's disease by other physicians. His routine blood investigation revealed a decrease in T3 and T4 levels, an increase in TSH level, and high levels of antithyroid antibodies. In addition, thyroid ultrasound showed diffuse hypoechogenity of the thyroid gland. The patient was diagnosed as suffering from Hashimoto's Thyroiditis. In addition, his depressive and dementia symptoms were thought to be caused by hypothyroidism. Neuropsychological testing supported the diagnosis of depression and dementia. No pathological findings were found in the patient's cranial magnetic resonance imaging (MRI), but single-photon emission computed tomography (SPECT) analysis labelled with 99m Technetium hexamethylpropyleneamineoxime (Tc-99m-HMPAO) demonstrated regional cerebral hypoperfusion, as is mostly seen in degenerative dementias. After treatment with L-thyroxine, his depressive symptoms and impairment in the neuropsychological testing mostly disappeared. However, cerebral hypoperfusion in his following brain SPECT continued over an observation period of one year. In this article, we aim to review neuropsychiatric disorders related to hypothyroidism and the importance of SPECT analysis in their diagnostic investigations.Yayın Clinical Determinants of Cognitive Dysfunctions and Cognitive Endophenotypes in Bipolar Disorder(Yerkure Tanitim & Yayincilik Hizmetleri A S, 2010) Atagn, Murat İlhan; Balaban, Özlem Devrim; Altınbas, Kursat; Yesilyurt, Sema; Tan, DevranVerbal learning, verbal memory and executive functions foremost, working memory, (sustained) attention and processing speed are substantial cognitive domains in bipolar disorder. Dysfuntions in verbal learning and memory might be observed in first degree relatives as well; and thus seem to be best candidates for the cognitive endophenotype concept. Prior psychotic episodes, numbers and types of episodes, age of illness onset and duration of illness are clinical parameters seem to influence cognitive functions. There are relatively limited numbers of researches about cognitive dysfunctions in early onset forms, old age, type II disorder and comorbidity aspects of bipolar disorders. Results from the researches regarding qualitative and quantitative effects of medications on cognition are inconsistent. Cognitive deficits of first degree relatives and familial resemblance of deficits might be indicators of heritability of cognitive functions, therefore taking genetic models into account in designs of researches may provide considerable data.Yayın Damar yolundan eroin kullananlarda hepatit B, hepatit C ve HIV yaygınlığı(Galenos Yayınevi, 2003) Mırsal, Hasan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Pektaş, Özkan; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurAmaç: Damar yolundan eroin kullanımı Hepatit B, Hepatit C, HİV gibi enfeksiyon hastalıklarının görülme olasılıklarını artırmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde yatarak tedavi gören damar yolundan eroin kullanan bağımlılardaki Hepatit B, Hepatit C, HİV yaygınlığı ve bu yaygınlığın sosyodemografik, klinik özelliklerle ilişkisi araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya yatarak tedavi gören 391 eroin bağımlısı içinden damar yolundan eroin kullanan 107 hasta alınmıştır. Hastaların tanılan iki psikiyatrisi tarafından DSM IV ölçütlerine göre konulmuştur. Hastaların değerlendirilmesinde bu çalışma için tarafımızdan hazırlanan sosyodemografik veri ve klinik görüşme formu kullanılmıştır. Serolojik testler Mikropartikül Enzim Immunoassay (Abbott) yöntemi ile değerlendirilmiş, veriler Windows için SPSS (6.0) programında analiz edilmiştir. Bulgular: Hastaların %7,5'i (n=8) kadın, %92,5'i (n=99) erkektir. Yaş ortalaması 28,9 (ss=6,9), eroin kullanım süresi 5,1 (ss=3,7) yıl, damar yolundan kullanım süresi 1,9 (ss=1,8) yıldır. Enjektör paylaşımı varlığı %48,6 (n=52), riskli-korunmasız cinsel ilişki varlığı %49,5 (n=53) olarak bildirilmiştir. HBsAg %2,8 (n=3), Anti-HBs %29,9 (n=32), Anti-HCV %44,9 (n=48) ve HIV l-ll %4,7 (n=5) pozitif olarak saptanmıştır. Sonuç: Hepatit B, Hepatit C ve HIV pozitifliği genel popülasyona göre yüksek bulunmuştur. Enjektör paylaşımı ve riskli-korunmasız cinsel ilişkide bulunma özelliği bu testlerin pozitifliğini de artırmaktadır. Madde bağımlılığı konusunda ülkemizdeki sağlık politikalarının bu ve benzeri çalışmaların sonuçlarına göre tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.Yayın Erkek alkol bağımlılarının eşlerinin grup tutum ölçeği ile değerlendirilmesi(Galenos Yayınevi, 2004) Mırsal, Hasan; Pektaş, Özkan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurAmaç: Bağımlılık; birlikte tedavi olmayı gerektiren bir aile hastalığı olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada; erkek alkol bağımlılarının eşleri (Grup Tutum Ölçeği) ile değerlendirilerek tedavi sürecine katılma özellikleri yorumlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya alkol bağımlılığı tanısı ile yatarak tedavi gören erkek hastaların eşlerinden oluşan 160 kişilik bir grup alınmıştır. Çalışmaya alınan kişiler sosyodemografik veri formu ve (Grup Tutum Ölçeği) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Eşler gruba iki kez katılmalarına rağmen (grupta bütünleşmeyi) veya bu gereksinmeyi düşündüren sorulara (evet) yanıtı vermişlerdir. Sonuç: Kesitsel ön çalışma niteliği taşıyan araştırmamızdaki bu sonuç; erkek alkol bağımlılarının eşlerinde (grup desteğinin) oldukça önemli olduğunu düşündürmektedir.Yayın Gamma glutamil transferaz düzeyi yüksek alkol bağımlılarının özellikleri(Galenos Yayınevi, 2006) Mırsal, Hasan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Pektaş, Özkan; Genç, Yasin; Öztürk, Özgür; Köroğlu, Gültürk; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurAmaç: Alkol kullanımını belirlemek için en sık kullanılan biyolojik belirleyici Gamma glutamil transferazdır (GGT). Kronik alkol kullanımı sırasında serum GGT düzeyleri sıklıkla artar. Bu artışın GGT yapımının artması ve/veya kronik alkol alımının karaciğer hücrelerini tahrip ederek GGT sızıntısı oluşturmasına bağlı olduğu sanılmaktadır Bu çalışmada serum GGT düzeyi yüksek ( >150 U/L ) olan bağımlıların sosyodemografik, klinik özellikleri ve laboratuvar bulguları araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya DSM-IV tanı ölçütlerine göre Alkol bağımlılığı tanısı ile kliniğe sıra ile yatan 104 hasta alınmıştır. Hastaların ayrıntılı sosyodemografik ve klinik özellikleri belirlenmiş, alkol bağımlılığının yaşam boyu şiddetini ölçmek için Michigan Alkolizm Tarama Testi (MATT) uygulanmıştır. Alkol kullanımının biyolojik etkilerini saptamak için hastalar ilk geldiklerinde aç olarak gamma glutamil transferaz, alanin amine transferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), ortalama eritrosit hacmi (MCV), total kolesterol, trigliserid, yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL), düşük yoğunluklu liporotein (LDL), çok düşük yoğunluklu lipoprotein (VLDL) ve ürik asit düzeyleri için kan alınmıştır. Hastalar GGT düzeylerine iki gruba ayrılmış (150 ve üzeri yüksek, altı düşük) ve istatistik işlemler bu iki grup arasında ki-kare, t-student testi kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 85 (% 81,7) erkek 19 (%18,3) kadın hasta alınmıştır. Yaş ortalaması 43,84 (sd= 9,42)’dir. GGT düzeyi yüksek olanları oranı % 30,7 (n=32), düşük olanların ise %69,3 (n=72) olarak bulunmuştur. GGT yüksek olan grubun yaş ortalaması da yüksektir (42,41 sd=8,62; 47,00 sd=10,42). GGT yüksek ve GGT düşük grup arasında klinik özellikler açısından yapılan değerlendirmelerde gruplara göre ortalama ve istatistiki ifade; MATT (25.63 ss=4.20; 18.97 ss=3.57 t=8.30 p<0.01) yıl olarak alkol kullanma süresi (28.22 ss=9.22; 19.17 ss=9.56; t=4.41 p<0.01); yıl olarak sorun yaşama süresi (ortalama=13.06 ss=6.38; ortalama=8.97 ss=4.67 t=4.35 p<0.01)), günlük tüketilen standart içki miktarı (ortalama=14.69 ss=4.56; ortalama=11.58 ss=5.08 p<0.01) şeklinde olup anlamlı istatistiksel farklılık vardır. Biyolojik belirleyiciler açısından yapılan değerlendirmelerde gruplara göre sırasıyla ortalama ve istatistiki ifade; AST (78.19 ss=49.18; 34.34 ss=25.18 t=6.01 p<0.01); ALT (71.88 ss=54.82; 29.47 16.27 t=6.03 p<0.01); MCV (101.97 ss=2.36; 91.75 ss=2.53 t=19.40 p<0.01); total kolesterol (230.91 ss=94.21; 182.42 ss=40.23 t=3.69 p<0.01) şeklindedir ve bu değişkenler iki grup arasında anlamlı istatistiksel farklılık göstermektedir. Sonuç: Klinik özellikler açısından yaşam boyu alkol bağımlılığının şiddetinin GGT düzeyi üzerinde etkili olduğu, bu nedenle MATT’nin alkolün oluşturduğu biyolojik zararları tahmin etmede kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Biyolojik belirleyiciler açısından yapılan değerlendirmelerde AST, ALT, MCV ve Total kolesterolün GGT ile paralel yükseklikte bulunması biyolojik hasarların saptanmasında bu belirleyicilerin de kullanılabileceğini düşündürmektedir.Yayın Heroin-dependent patients attempting and not attempting suicide: a comparison(CAMBRIDGE UNIV PRESS, 2007) Kalyoncu, Ayhan; Mirsal, Hasan; Pektas, Oezkan; Tan, Devran; Beyazyuerek, MansurObjective: Heroin dependence is a serious illness associated with an increased risk of suicidal behaviour. There are many risk factors associated with heroin dependence. The current study examined the sociodemographic and clinical characteristics of a number of young adult heroin-dependent patients who had attempted suicide. Methods: We studied a group of 108 young adult heroin-dependent patients in our in-patient clinics. All diagnoses were made according to DSM-IV diagnostic criteria using the Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I-II Disorders (SCID-I, II). The age range of patients was 18-24 years. Their substance abuse histories were assessed by semistructured interview. The Addiction Severity Index (ASI) was administered to all the patients. Serum total cholesterol and high-density lipoprotein cholesterol (HDL-C) levels were routinely measured. In the statistical analyses, Student's t test, and chi-squared tests were applied. Results: Of the 108 heroin-dependent patients, 40 ( 37.0%) had histories of attempted suicide. There was a statistically significant difference in the age at which heroin use had commenced between female attempters [ mean = 16.82, standard deviation ( SD) = 3.06] and nonattempters ( mean = 18.32, SD = 2.68, t = 2.25, P < 0.05). Both the male ( mean 33.35, SD = 4.05) and the female ( mean = 28.00, SD = 5.36) attempters had significantly higher ASI scores than did the male ( mean = 20.16, SD = 3.80) and the female ( mean = 18.88, SD = 4.14) nonattempters ( t = 14.34, P < 0.001; t = 5.25, P < 0.001, respectively). A significant difference in total cholesterol ( mean = 131.8, SD = 19.3; mean = 172.2, SD = 21.3, t = 3.9, P < 0.05) and HDL-C ( mean = 30.9, SD = 1.0 and mean = 54.8, SD = 13.7; t = 5.1, P < 0.05) levels between the group of violent and nonviolent suicide attempters was revealed. Conclusions: These results suggest that suicide attempts in young adult heroin-dependent patients are associated with more profound biopsychosocial pathology and decreased serum cholesterol levels. In particular, low levels of total cholesterol and HDL-C might indeed be associated with violent suicide attempts in young heroin-dependent patients.Yayın İki uçlu bozuklukta bilişsel işlev bozukluklarının klinik belirleyicileri ve bilişsel ara fenotipler(2010) Tan, Devran; Altınbaş, Kürşat; Balaban, Özlem Devrim; Yeşilyurt, Sema; Atagün, Murat İlhanBilişsel işlev bozuklukları iki uçlu bozukluğun klinik düzelme dönemlerinde dahi hastaları etkilemektedir. Başta sözel öğrenme, sözel bellek ve yürütücü işlev bozuklukları olmak üzere faal bellek, dikkat, dikkati sürdürme ve işlem hızı iki uçlu bozuklukta öne çıkan alt bilişsel alanlardır. Sözel öğrenme ve sözel bellek hastaların yanında birinci derece akrabalarda da en fazla etkilenmiş işlevler olduklarından hastalıkla ilgili bir özellik olabilir, dolayısıyla bilişsel ara fenotip kavramına en uygun aday gibi görünmektedirler. Psikotik hastalık dönemlerinin olup olmaması, geçirilen hastalık dönemi tip ve sayıları, hastalığın başlangıç yaşı ve hastalık süresi bilişsel kayıpları etkilediği belirlenmiş klinik parametrelerdir. İki uçlu bozuklukların erken başlangıçlı formları, tip II bozukluk, yaşlılık ve komorbidite varlığı durumlarında bilişsel işlevlerin nasıl etkilendiği ile ilgili sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Ayrıca ilaçların bilişsel işlevleri kalitatif ve kantitatif olarak nasıl etkilediği ile ilgili yeterli ve tutarlı kanıt bulunmamaktadır. Hastaların birinci derece akrabalarında bilişsel kayıpların görülmesi ve kayıpların ailesel benzerlik göstermesi bilişsel işlevler için kalıtım göstergesi olabilir, bu nedenle araştırmaların desenlenmesinde genetik modellerin dikkate alınması önemli veriler sağlayabilir.Yayın Increase of Beta Response upon Application of Lithium in Euthymic Bipolar Patients(ELSEVIER SCIENCE INC, 2011) Tan, Devran; Ozerdem, Aysegul; Guntekin, Bahar; Atagun, Ilhan; Tulay, Elif; Karadag, Figen; Basar, Erol…Yayın Increased Beta Frequency (15-30 Hz) Oscillatory Responses in Euthymic Bipolar Patients Under Lithium Monotherapy(SAGE PUBLICATIONS INC, 2016) Tan, Devran; Ozerdem, Aysegul; Guntekin, Bahar; Atagun, M. Ilhan; Tulay, Elif; Karadag, Figen; Basar, ErolThe effect of lithium on neurocognition is not still fully explored. Brain oscillatory activity is altered in bipolar disorder. We aimed to assess the oscillatory responses of euthymic bipolar patients and how they are affected by lithium monotherapy. Event-related oscillations in response to visual target stimulus during an oddball paradigm in 16 euthymic drug-free and 13 euthymic lithium-treated bipolar patients were compared with 16 healthy controls. The maximum peak-to-peak amplitudes were measured for each subject's averaged beta (15-30 Hz) responses in the 0- to 300-ms time window over frontal (F3, Fz, F4), central (C3, Cz, C4), temporal (T7, T8), temporo-parietal (TP7, TP8), parietal (P3, Pz, P4), and occipital (O1, Oz, O2) areas. Patients under lithium monotherapy had significantly higher beta responses to visual target stimuli than healthy controls (P = .017) and drug-free patients (P = .015). The increase in beta response was observed at all electrode locations, however, the difference was statistically significant for the left (T7; P = .016) and right (T8; P = .031) temporal beta responses. Increased beta responses in drug-free patients and further significant increase in lithium-treated patients may be indicative of a core pathophysiological process of bipolar disorder and how it is affected by lithium. Whether the finding corresponds to lithium's corrective effect on the underlying pathology or to its neurocognitive side effect remains to be further explored. In either case, the finding is a sign that the oscillatory activity may be useful in tracking medication effect in bipolar disorder.Yayın Lithium Excessively Enhances Alpha and Beta Oscillatory Responses in Bipolar Disorder(ELSEVIER SCIENCE INC, 2013) Ataguen, Murat I.; Guntekin, Bahar; Tan, Devran; Tulay, Elif; Basar, Erol…Yayın Lithium excessively enhances event related beta oscillations in patients with bipolar disorder(ELSEVIER SCIENCE BV, 2015) Atagun, Murat Ilhan; Guntekin, Bahar; Tan, Devran; Tulay, Emine Elif; Basar, ErolBackground: Previous resting-state electroencephalography studies have consistently shown that lithium enhances delta and theta oscillations in default mode networks. Cognitive task based networks differ horn resting-state networks and this is the first study to investigate effects or lithium on evoked and event-related beta oscillatory responses of patients with bipolar disorder. Methods: The study included 16 euthymic patients with bipolar disorder on lithium monotherapy, 22 euthymic medication-free patients with bipolar disorder and 21 healthy participants. The maximum peak-to-peak amplitudes were measured for each subject's averaged beta responses (14-28 Hz) in the 0-300 ms time window. Auditory simple and oddball paradigm were presented to obtain evoked and event-related beta oscillatory responses. Results: There were significant differences in beta oscillatory responses between groups (p=0.010). Repeated measures ANOVA revealed location (p=0.007), laterality X group (p=0.043) and stimulus X location (p=0.013) type effects. Serum lithium levels were correlated with beta responses. Limitations: The lithium group had higher number of previous episodes, suggesting that patients of the lithium were more severe cases than patients of the medication-free group. Discussion: Lithium stimulates neuroplastic cascades and beta oscillations become prominent during neuroplastic changes. Excessively enhanced beta oscillatory responses in the lithium-treated patients may be indicative of excessive activation of the neuron groups of the certain cognitive networks and dysfunctional GABAergic modulation during cognitive activity. (C) 2014 Elsevier B.V. All rights reserved.Yayın Neurocognitive Functions in Bipolar Disorder in Relation to Comorbid ADHD(Turkish Neuropsychiatry Assoc-Turk Noropsikiyatri Dernegi, 2021) Arat Çelik, Hidayet Ece; Ceylan, Deniz; Hidiroğlu Ongun, Ceren; Erdoğan, Ayşe; Tan, Devran; Gumuskesen, Peren; Bagci, BasakIntroduction: Bipolar disorder (BD) and attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) often co-occur in adult population. Both conditions present various neurocognitive and behavioral problems. We aimed to examine neurocognitive functions in adult patients with comorbid BD and ADHD (BD+ADHD) in comparison to patients with only BD, only ADHD and healthy controls (HCs). Method: An extensive cognitive battery which evaluates verbal learning and memory, visual memory, processing speed, attention, executive functions, working memory and verbal fluency, was used to assess neurocognitive functions respectively in adult (age 18-65 years) patients with BD (n=37), ADHD (n=43), BD+ADHD (n=20) in comparison to HCs (n=51). The Multivariate Analysis of Covariance models, where age, level of education and total BIS-11 scores were included as covariates, were used for comparing neurocognitive scores among groups. Results: Both BD and BD+ADHD groups showed significantly poorer performance than HCs in processing speed, attention, executive functions, and verbal fluency domains. The BD group had additional significant deficits in executive functions, verbal learning and memory domains. There were no significant differences between BD and BD+ADHD groups with regards to verbal learning and memory, visual memory, processing speed, attention, executive functions, working memory and verbal fluency domains. Patients with only ADHD showed significantly poorer performance than HCs in verbal fluency domain. Conclusions: Our results show similarities in the neurocognitive functions of adults with BD and BD+ADHD across a wide range of cognitive domains. The findings point to the need for further exploration of diverging and converging neurodevelopmental trajectories of BD and ADHD.Yayın Psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi gören hastalarda alkol kullanımı(İdealonline, 2003) Pektaş, Özkan; Mırsal, Hasan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurObjective: It is suggested that alcohol use is more prevalent among ‘psychiatric patients’ than it is in general population. The purpose of this study was to find out the prevalence of alcohol use among the patients in inpatient service of a general psychiatry clinic. Methods: To study, 100 patients who had been to inpatient our psychiatric clinics were included. The patients were diagnosed according to DSM-IV by a psychiatrist who was ‘blind’ in the study. The sociodemographic characteristics of the patients and the characteristics of their alcohol use were determined and evaluated by Michigan Alcholism Screening Test (MAST). Results: The rate of female patients 36% (n=36) and male patients were 64% (n=64). The mean age was 34.7±11.8 years, the duration of their illness was 3.8±4.2 years. The diagnoses based on DSM-IV were depressive disorder 36%(n=36), bipolar disorder I with manic episode 20% (n=20), schizophrenia 20% (n=20), and others (eating disorders, anxiety disorders etc.) 29% (n=29). MAST score was 3.8±6.8, 35% of patients (n=35) indicated no alcohol use in their life, 47% of patients (n=47) with a MAST score of 0-4 point defined alcohol use without any problem and 18% of patients (n=18) with a MAST score of over 5 point defined alcohol use with problems. Discussion: The rate of the alcohol use with problems was among the psychiatric patients was found to be higher than it was in general population. This could be considered in and could help in the treatment of the patients. Results suggest that alcohol use should be asked particularly and considered in psychiatric patients who are treated for psychiatric diseases other than alcohol use. (Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:26-29)Yayın Relationship between theory of mind, impulsivity and cognitive functions in adult attention deficit and hyperactivity disorder(CUMHURIYET UNIV TIP FAK PSIKIYATRI ANABILIM DALI, 2020) Yilmaz, Taner; Karas, Hakan; Tan, DevranObjective: The aim of this study was to determine the relationship between neurocognitive functions, reading the mind in the eyes performance and impulsivity in adult attention deficit and hyperactivity disorder (ADHD) patients. Methods: Thirty subjects who had a diagnosis of ADHD and 30 control subjects aging between 18-65 years were included into the study. Structured Clinical Interview for the Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders Axis I (SCID l), Adult ADHD Self-Report Scale (ASRS), Barratt Impulsivity Scale (BIS), Reading the Mind in the Eyes Test (RMET) and neuropsychological tests (Digit Span Test, Auditory Consonant Trigram-ACT, Rey Verbal Learning Test, Visual Reproduction Test, Controlled Oral Word Association Test-COWAT and Stroop Task) were performed to all participants. Results: ASRS and Barratt Impulsivity Scale scores were significantly higher in ADHD group than the control group. No difference was found in RMET scores between the adult ADHD and the control groups. ACT, Stroop word reading mistake subscale and COWAT perseveration scores were found to be ADHD group than the control group. Correlation analyses revealed that there was a significant and negative relationship between BIS inattention score and digit span forward test score; BIS motor impulsivity score and REY 1, REY 5 scores; BIS non-planning score and REY 5 score; BIS total score and digit span forward, REY 1, REY 5, REY 7 scores. Conclusion: Verbal memory functions are related with impulsivity in ADHD patients. Impulsivity, executive functions and theory of mind may be independent functions in patients with ADHD.Yayın Remisyondaki alkol bağımlılarında kontrol odağı(Galenos Yayınevi, 2003) Pektaş, Özkan; Mırsal, Hasan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Tan, Devran; Beyazyürek, MansurAmaç: Kontrol odağı, kişinin yaşamın kontrolünü nerede algıladığı ile ilgili kişilik özelliklerini içerir. Bu çalışmada remisyon sürecinde olan alkol bağımlılarındaki kontrol odağının sosyodemogafik klinik özellikler ile ilişkisi araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya; DSM-IV tanı ölçütlerine göre alkol bağımlılığı tanısı ile yatarak tedavi gören ve en az altı aylık bir süre tam remisyonda olan 102 hasta alınmıştır. Bağımlıların seçiminde; daha önce kliniğimizde uygulanan tedavi programına yatarak katılmış olmak, yatış sırasında ek başka bir psikiyatrik tanı almamış olmak, son bir aydan bu yana psikotrop bir ilaç kullanmamış olmak ölçütlerine uyulmuştur. Veri toplama araçları olarak; Sosyodemografikklinik veri formu, Rotter'in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği (RİDKOÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDÖ-17 item-lik), Durumluk Sürekli Kaygı Envanteri (DSKE) kullanılmış ve toplanan veriler SPSS (Windows 6.0) programında analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 17 kadın (%16,6), 85 erkek (%83,4) bağımlı alınmıştır. Yaş ortalaması 44.5 (ss=6.1) yıldır. RİDKOÖ cinsiyetler arasında anlamlı farklılık göstermektedir (F=11.7 p<0.05). Kadınlarda daha yüksek bulunmuştur. RİD-KOÖ puanları ile HDÖ (r=0.5 p<0.001), Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (r=0.4 p<0.001) ve hastanede yatış sayısı (r=0.27 p<0.05) arasında pozitif anlamlı korelasyon bağıntısı vardır, tedavi sonrası remisyon süresi ile korelasyon bağıntısı (r=-0.03 p<0.001) yoktur. Sonuç: Alkol bağımlılarında kontrol odağının sosyodemografikklinik özelliklerle ilişkisi vardır. Kadınlarda dış kontrol odağı özelliği sosyokültürel bir yansıma olabilir. Kontrol odağının remisyon üzerine de etkileri var gibi görünmektedir. Dış kontrol odağı daha sık nüks oluşturmakta ve remisyon süresi uzadıkça iç kontrol odağı özellikleri artıyor görünmektedir.Yayın Tedaviye dirençli ikiuçlu depresyonda aripiprazol güçlendirmesi: İki olgu sunumu(2011) Ünal, Feyza; Tan, Devran; Karadağ, Figenİki uçlu duygudurum bozukluğu olan hastaların depresyon dönemlerinin süresi karma ya da mani/hipomani dönemlere oranla çok daha uzundur ve tedavisi daha güçtür. İki uçlu bozuklukta tedaviye dirençli depresyon kavramı tek uçlu depresyondaki tedaviye direnç kavramı gibi iyi bir şekilde tanımlanmamıştır. Bu çalışmada, tedaviye dirençli iki uçlu depresyonu olan iki hasta sunulmuştur. Birincisi 51 yaşında kadın hastadır. Aripiprazol güçlendirme tedavisi sırasında bu hastada iki uçlu duygudurum bozukluğu, depresyon dönemi ve remisyonda Multipl Skleroz (İnterferon tedavisi ile) tanıları mevcuttu. İkincisi ise, 43 yaşında kadın hasta idi. Bu hastanın da aripiprazol güçlendirme tedavisi sırasında iki uçlu duygudurum bozukluğu, depresyon dönemi tanısı mevcuttu. Başka bir hastalığa bağlı ek tanısı yoktu. Her iki olguda aripiprazol dozu günlük 20-30mg olarak ayarlanmıştır. Doz artışında yan etki ve tolerans göz önünde bulundurulmuştur. Olgulardaki depresyonun şiddeti Hamilton Depresyon Ölçeği (HDÖ) kullanılarak değerlendirilmiştir. İki hastada da aripiprazol güçlendirme tedavisine yanıt alınmıştır. İki uçlu depresyonda aripiprazol tedavisinin etkililiğini değerlendirmek için daha fazla çift kör, kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır. Bununla birlikte, iki uçlu depresyonun tedavisinde aripiprazol güçlendirme tedavisi önerilebilinir.Yayın Tedaviye dirençli majör depresyonu olan yaşlı hastalarda Olanzapin ekleme tedavisi: Bir açık çalışma(2003) Tan, Devran; Pektaş, Özkan; Beyazyürek, Mansur; Kalyoncu, Ömer Ayhan; Mırsal, HasanAmaç: Standart antidepresan ilaç tedavisine yanıt vermeyen hastalar için bir çok tedavi yaklaşımı vardır. Bunlardan birisi de ilaç ekleme tedavisidir. Bu çalışmada dirençli major depresyon tanısı alan 60 yaş üstü tedaviye dirençli hastalarda olanzapin ekleme tedavisinin etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma açık, kontrolsüz ve tek merkezlidir. Çalışmaya DSM-IV ölçütlerine göre yineleyici majör depresif bozukluk tanısı alan 60 yaş üstü 23 hasta alınmıştır. Dirençli hastalar, geriye doğru değerlendirmede farklı iki grup antidepresan ilacı yeterli süre ve dozda kullanmış olma ve son değerlendirmede 17 maddelik Hamilton Depresyon Ölçeği (HDÖ)'nden 20'nin üzerinde puan alma ölçütü kullanılarak seçilmiştir. Birinci aşamada hastanın kullandığı antidepresan ilaç iki hafta süre ile en yüksek düzeye çıkarılmış (optimizasyon), ikinci aşamada olanzapin (10 mg/gün) ekleme tedavisi verilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 15 kadın (%65.2), 8 erkek (%34.8) hasta alınmıştır. Yaş ortalaması 65.5 (SS=5.6)'dir. Kullanılan antidepresanın optimizasyonu öncesi HDÖ ortalama puanı 25.6 (SS=3.1), sonrası 25.2 (SS=2.9)'dir. Olanzapin eklenmesinin birinci haftasının sonunda HDÖ ortalama puanı 15.8 (SS=1.9), dördüncü haftasının sonunda 12.6 (SS=2.1), altıncı haftasının sonunda 11.3 (SS=2.7) olarak bulunmuştur. Ortalamalar arası farklılıklar istatistiksel olarak anlamlıdır ( p<0.001). Altı haftalık olanzapin eklenmesi sonunda hastaların %65.2 (n=15)'sinde HDÖ puanlarında %50'nin üzerinde azalma olmuştur. Sonuç: Tedaviye dirençli depresyonu olan 60 yaş üstü hastalarda antidepresan tedaviye olanzapin eklenmesinin tedavi yanıtını güçlendirdiği saptanmıştır.Yayın What does the broken brain say to the neuroscientist? Oscillations and connectivity in schizophrenia, Alzheimer's disease, and bipolar disorder(Elsevier Science BV, 2016) Basar, Erol; Schmiedt-Fehr, Christina; Mathes, Birgit; Femir, Banu; Emek-Savas, Derya Durusu; Tülay, Elif; Tan, Devran; Düzgün, Aysel; Güntekin, Bahar; Özerdem, Ayşegül; Yener, Görsev; Başar-Eroğlu, CananThe application of the concept and methods of brain oscillations has been an important research area in neurosciences. In the last decades, besides the application in cognitive processes, the study of changes in brain oscillations in diseases has also become an important focal point of research. In the present paper, some remarkable examples in three different diseases are taken into consideration: 1) schizophrenia (SZ), 2) Alzheimer's disease (AD), 3) bipolar disorders (BD). In the current literature, decreased oscillations in cortical recordings are observed in most of the pathologies. For example, decrease of gamma activity in SZ, decrease of delta activity in almost all diseases, as well as frequency shifts in alpha and the lower frequencies were recorded. However, there are also paradoxical cases in which an increase of oscillatory activities is observed. In BD, whereas alpha activity is greatly decreased, a huge increase of beta activity is observed. Or, in SZ, a paradoxical increase of gamma activity can be observed during cognitive loading. We also observed paradoxical changes in the analysis of connectivity. In AD, we find that alpha, delta, and theta coherences between distant parts of the cortex are greatly decreased, whereas in the gamma band, event-related coherences attain very high values. The comparison of the results and paradoxical changes in diseases may lead to important conclusions related to the web of oscillations and neurotransmitters. In turn, we could gain new insights to approach "brain function", in general. (C) 2016 The Authors. Published by Elsevier B.V.