Yazar "Dağdeviren, Bahadır" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Anevrizmektomi yapılan koroner arter hastalarında QT dispersiyonundaki değişim(Türk Kardiyoloji Derneği, 2000) Altınmakas, Suat; Yıldız, Sezai; Oğuş, Temuçin Noyan; Dağdeviren, Bahadır; Gündüz, Hüseyin; Keser, Nurgül; Pektaş, OralBu çalışmanın amacı anterior miyokard infarktüsü (MI) geçirmiş anevrizması olan ve olmayan olgular arasında QTD de anlamlı fark olup olmadığını araştırmak ve anevrizmektomi yapılan olgularda QTD'daki değişimi değerlendirmekti. Bu amaçla çalışmamıza koroner "bypass" ve anevrizmektomi uygulanan anterior MI'lı 22 hasta (Anevrizma Grubu: AG) ile koroner bypass operasyonu geçiren anterior MI'lı anevrizması olmayan 15 hasta (Kontrol Grubu: KG) alınmıştır. Hastaların QTD'leri operasyondan 1 gün önce ve operasyondan 1 ay sonraki istirahat EKG'lerinden hesaplanmıştır. Aynı zamanda kalp hızına göre düzeltilmiş QT intervali ve QTD (QTcD) Bazett formülüne göre bulunmuştur. Bulgular: Operasyon öncesi QTcD AG'deki hastalarda anlamlı derecede daha yüksek (AG: 89±20 ; KG:76±19 p<0,04) olarak bulunurken; operasyon öncesi ile kıyaslandığında operasyon sonrası QTcD her iki gruptada anlamlı derecede daha düşüktü (AG: 89±20; 70±25 p<0,001; KG: 76±19; 61±22 p<0,02). Ancak operasyon ile sağlanan QTcD'deki azalmayı gruplar arasında karşılaştırdığımızda; QTcD'deki azalmanın anevrizmektomili hastalarda KG'ye oranla anlamlı derecede farklı olmadığını belirledik (AG: 19±28; KG:14±18; p>0,05). Bu sonuçlara göre QTD anevrizma varlığında anlamlı derecede uzar, fakat anevrizmektomi QTD'de revaskülarizasyon ile sağlananın ötesinde ek bir kısalma yaratmaz.Yayın Egzersiz testinde iskemi ile angina arasındaki ilişkiye kan basıncının etkisi(Türkiye Klinikleri, 2000) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Dağdeviren, Bahadır; Keser, Nurgül; Uyan, Cihangir; Pektaş, OralEgzersiz testinde sıkça karşılaşılan bir durum, angina olmadan gözlenen iskemik ST depresyonudur. Daha önce yapılan çalışmalarda artmış kan basıncı ile anginal ağrının algılanması arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı egzersiz testinde ağrı algılanması ile kan basıncı arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaçla çalışmada egzersiz testi esnasında ST segment depresyonu ve anginası olan 37 hasta (angina grubu:AG) ile anginası olmayan 48 hastanın (sessiz iskemi grubu: SG) egzersiz değişkenleri değerlendirildi. Bu iki grup hastada istirahat, zirve egzersiz ve iskemik eşik anındaki (ardışık 3 vuruda J noktasından 0.08 saniye sonra ³1mm ST depresyonunun belirlendiği zaman) sistolik ve diyastolik kan basıncı, dakikadaki kalp hızı ve çift çarpımı (sistolik KB x KH) karşılaştırılmıştır. Anginası olan ve olmayan hasta grupları arasında istirahat kan basıncı ve kalp hızı açısından fark belirlenemezken, iskemik eşik anındaki sistolik kan basıncı, (SG:173±3 mmHg AG:165±5 mmHg p<0.01), ve zirve egzersizdeki (SG:184±5mmHg AG:174±3 p<0.0001) sistolik kan basıncı anginası olmayan grupta daha yüksek bulunmuştur. Buna ek olarak istirahat ile iskemik eşik dönemi arasındaki sistolik basınç değişimi (SG:35±3, AG: 31±4 p:0.04) ve iskemik eşik dönemi (SG:22.317±580; AG:20.955±400 p:0.034) ile zirve egzersizdeki (SG: 26.312±300; AG:24.012±200 p:0.002) çift çarpım anginal yakınması olmayan hasta grubunda daha yüksek olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar elektrokardiyografik olarak iskemi belirlendiği andaki sistolik kan basıncı ve egzersiz esnasında oluşan dinamik basınç değişikliklerinin egzersiz testi sırasında oluşan anginal ağrının algılanmasında etkili olabileceğini göstermektedir.Yayın Esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül doluş özelliği ile sol ventrikül kitlesi arasındaki ilişki(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1999) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Dağdeviren, Bahadır; Akman, Nurettin; Pektaş, OralEsansiyel hipertansiyonun sol ventrikül diastolik fonksiyonu üzerine etkili bir faktör olduğu bir çok çalışmada gösterilmiştir. AMAÇ: Çalışmamızın amacı esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül kitlesi ile sol ventrikül doluş özelliği arasındaki ilişkiyi göstermekti. YÖNTEM: Bu amaçla polikliniğimize gelen yaşları 50-80 arasında olan 118 hipertansif hastayı değerlendirmeye aldık. SV kitle indeksini belirlemek için American Society of Echocardiography'nin kriterlerine göre M mode ekokardiyografik ölçümler yapıldı. Pulsed Doppler ekokardiografi ile üç ayrı mitral akım örneği belirlendi: bozulmuş relaksasyon [E/A<1, yaşa göre uzamış E deselerasyon zamanı (EDT)]; restriktif fizyoloji (E/A 2.1. EDT<150ms); normal(10.05] en sık olarak belirlendi. Buna ek olarak bozulmuş relaksasyon örneğinin görülme sıklığının yaş ile arttığı görüldü. SONUÇ: Bu bulgular esansiyel hipertansiyonda değişen sol ventrikül diastolik özelliğinin sol ventrikül kitlesinden bağımsız olduğunu ve bu değişikliğin sol ventrikül hipertrofisinden çok miyokardın yapısal özelliğindeki değişiklik ve yaştan kaynaklanabileceğini düşündürmektedir.Yayın Koroner anjiografi ile eş zamanlı ıntraarteriyel bilgisayarlı tomografi ile aort anevrizması ve periferik arter hastalıklarının görüntülenmesi / Intraarterial computed tomographic ımaging of aortic aneurysms and peripheral vascular disease and comcomittant coronary angiography(Maltepe Üniversitesi, 2011) Es, Mehmet Uğur; Filizcan, Uğur; Onar, Lütfi Çağatay; Erden, Benay; Yılmazer, Mustafa Serdar; Atasoy, Mehmet; Çubuk, Rahmi; Dağdeviren, Bahadır; Arbatlı, HarunAmaç: Periferik arter hastalığı bulunan hastalarda koroner arter hastalığı sıklığı sayıca oldukça yüksek bir orandadır [1]. Periferik arter hastalığının konjestif kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği ve diabetes mellitus gibi komorbiditeleri göz önünde bulundurulduğunda yüksek kaliteli görüntülerin elde edilmesinde daha az kontrast kullanımı gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu prospektif çalışma koroner anjiografi sonrası desendan aortada bırakılan pigtail kateter yolu ile yapılan çok kesitli bilgisayarlı tomografik görüntüleme (ÇKBT) tetkikinin etkinliğini ve güvenilirliğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Merkezimizde Aralık 2010 ile Ocak 2011 arasında koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan dört hasta mevcut idi. Aralarında abdominal aort anevrizması da bulunan periferik damar hastalığı öyküsü mevcut bu dört hastanın renal fonksiyonları analiz edildi. Eş zamanlı olarak koroner anjiografi ve ÇKBT yapıldı. Uygulanan bu yeni kombine görüntüleme yönteminde kullanılan kontrast madde miktarları değerlendirildi. Yöntemler: Aralık 2010 ile Ocak 2011 arasında koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan 4 hasta (ort. Yaş 67±4.08 yıl) mevcut idi. Bu dört hastadan birine önceden abdominal aort anevrizmasını gösteren abdominal Doppler ultrasonografi (USG), diğerlerine ise periferik arteriyel Doppler USG yapılmış idi. Koroner anjiografi sırasında kullanılan pigtail kateter desendan aortada bırakılarak hemen sonrasında ÇKBT'nin bu kateter yolu ile yapılması sağlandı. Bulgular: Dört hastadan biri kadın idi. Üç hasta hemodiyaliz gereksinimi olmayan kronik böbrek yetmezliği bulunan hastalardı. Ortalama plazma kreatinin değeri 1.8mg/dl ±0.4 idi. Hastalardan birinin plazma kreatinin değeri 2.4mg/dl iken bu hastanın bilinen jukstarenal aort anevrizması mevcuttu. Bu hasta kontrasta bağlı nefropati açısından en riskli hasta olarak değerlendirildi. Bu kombine görüntüleme yönteminde koroner anjiografide kullanılan non-iyonik radyokontrast miktarı (Iohexol; Omnipaque 350mg/50ml, GE healthcare, Oslo, Norveç) 97ml ±22.4 iken ÇKBT sırasında kullanılan kontrast (iobitriol; Xenetix 350, 350mg/ml; Guerbet, France) madde miktarı 31,25ml±5.5 idi. Sonuç: Periferik ve koroner arter hastalığının birlikte olduğu hastalarda tedavinin erken zamanlaması hastalığın doğal seyri açısından son derece önemlidir. Aort anevrizmalarının tedavisindeki gecikme anevrizmanın endoluminal tedaviye uygunsuz hale gelmesine ya da rüptüre olmasına neden olabilirken periferik arter hastalığında gecikmiş tedavi ilgili ekstremitenin kaybı ile sonuçlanabilir. Periferik damar hastalıklarının ilerleyici karakteri göz önünde bulunduğunda tedavideki zaman kaybı telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir. Hızlı sonuç veren bu yeni yöntem ile daha az kontrast madde kullanılarak organ hasarı azaltılmış ve yüksek kaliteli görüntüler elde edilebilmiştir.Yayın The morphologic and functional features of LAD myocardial bridging at multi-detector computed tomography coronary angiography: correlation with coronary artery disease(2015) Gürol, Tayfun; Çubuk, Rahmi; Atasoy, Mehmet Mahir; Soylu, Özer; Aydın, Ahmet Alper; Dağdeviren, BahadırAmaç Çalışmamızın amacı çok kesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) ile saptanan sol ön inen arter (LAD) miyokart köprülerinin (MK) morfolojik ve fonksiyonel özelliklerini ve koroner arter hastalığı ile ilişkisini geriye dönük olarak değerlendirmektir.Çalışma planı Çalışmaya ÇKBT ile koroner anjiyografi yapılan 191 ardışık hasta dahil edildi. Koroner lezyonlar ve MKnin morfolojik özellikleri (derinlik, uzunluk, koroner ağzına olan uzaklığı) incelendi.Bulgular Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile LADde 41 hastada (%21.5) MK tespit edildi. MK proksimalinde aterosklerotik lezyon %49 (20/41) oranında saptandı. MK segmentinin derinliği ile sistolik baskının derecesi arasında istatistiki olarak anlamlı ilişki saptandı (r=0.538, p<0.01). MB segmentinin koroner ağzından uzaklığı ile sistolik baskının derecesi arasında ilişki saptanmadı. MK segmentinin uzunluğu ile sistolik baskı derecesi arasında ilişki saptanmadı (r=0.058, p=0.721). MKnin morfolojik özellikleri ile proksimal bölümde saptanan koroner arter hastalığı arasında ilişki bulunamadı.Sonuç Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile MKnin fonksiyonel ve morfolojik özellikleri iyi bir şekilde belirlenebilir. MK olan koroner segmentinin derinliği, baskı derecesi ile ilişkili olup MK özellikleri ile MKnin proksimal bölümünde gözlenen koroner arter hastalığı arasında ilişki saptanmamıştır.Yayın Olgu sunumu: Wellen sendromu / Case report: Wellen's syndrome(Maltepe Üniversitesi, 2010) Aydın, Alper; Gürol, Tayfun; Yılmazer, Mustafa Serdar; Yıldız, Yusuf Selçuk; Akdemir, Osman; Dağdeviren, BahadırWellen sendromu aralıklı göğüs ağrısı olan bir hastada ağrısız periyodlarda gözlemlenen T dalga değişiklikleriyle karakterize bir klinik durumdur. Bu bulgu yakın bir zamanda anterior miyokard infarktüsüne (MI) sebep olacak olan sol ön inen arter (LAD) proksimalindeki kritik derecede bir darlığın varlığına işaret eder. Biz bilinen kardiyak bir hastalığı olmayan 55 yaşında erkek hastanın EKG'sindeki klasik Wellens T dalgalarının varlığı sonrasında gelişen akut anterior MI olgusunu sunmaktayız. Hasta bir hafta önce göğüs ağrısı şikayetiyle bir dış merkeze başvurmuş ve EKG'sinde anormal T dalgaları saptanmıştır. Serum kardiyak belirteçleri normal düzeyde bulunmuştur. Şikayetleri gerileyen hasta kardiyoloji poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edilmiştir. Bir hafta sonra acil servisimize göğüs ağrısı ve anterior MI ile uyumlu EKG bulgularıyla başvuran hasta, ivedilikle kateter laboratuvarına alınarak LAD proksimalindeki %99 darlığa primer perkütan girişim uygulanmıştır. Eğer Wellens'in T dalga değişiklikleri önceden fark edilebilseydi anterior MI önlenebilirdi.Yayın A single coronary artery branching outa hyper-dominant right coronary artery and small left coronary arteries(2009) Vural, Mutlu; Şatıroğlu, Ömer; Dağdeviren, BahadırWe described single coronary artery (SCA) in a 62-year-old male patient with chest pain who would have undergone a complicated noncardiac operation (Fig. 1-2, Video 1. See corresponding video/movie images at www.anakarder.com). In angiographic series, SCA is a rare congenital anomaly with an incidence of 0.024 percent. Three types of SCA have been characterized according to the origination from left, right or non-coronary aortic sinuses by Shirani and Roberts in an actual classification. The authors have determined up to 20 different subclasses of SCA so far (type IA1, B1-4 or type IIA1, B1-4, C1-4, D1-3, E1-2). However, SCA arising from non-coronary aortic sinus (type III) or above the aortic sinuses (unclassified) have not been defined yet. The pathway of the branches of SCA indicates its prognosis, which is worst if a major coronary artery courses between aorta and pulmonary artery or inside the heart. In our case, the SCA ramified a hyper-dominant right coronary artery and small left coronary arteries after a short main segment. We suggested that it is a type IIB1 SCA which is benign, originating from right aortic sinus and coursing anterior to the aorta and pulmonary artery and/or right ventricle. The appearance of higher location of the solitary ostium needs more definitive evaluation to characterize a new type of SCA (Fig. 1). It has a vital importance to define some subclasses of SCA for surgical treatment regardless of whether or not significant coronary atherosclerosis is present because they could be associated with serious consequences such as angina pectoris, myocardial infarction, ventricular arrhythmia and sudden death.Yayın Total koroner tıkanmanın PTCA ile revaskularize edildiği hastalarda QT dispersiyonundaki değişim(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1999) Altınmakas, Suat; Dağdeviren, Bahadır; Uyan, Cihangir; Keser, Nurgül; Bulut, Şener; Pektaş, Oralİskemi ventrikül repolarizasyonunda bölgesel bozulmaya neden olarak QT dispersiyonunda (QTD= QT maximum - QT minimum) artışa neden olur. AMAÇ:Çalışmamızın amacı miyokard infarktüsü geçirmiş koroner anjiografide total koroner tıkanması olan semptomatik hastalarda anjioplasti (PTCA) ile revaskularizasyonun ve restenozun QTD üzerindeki etkisini araştırmaktı. YÖNTEM: Bu amaçla başarılı olarak revaskularize edilmiş 34 hasta (11 kadın ortalama yaş:64±5; 23 erkek ortalama yaş:59±7) çalışmaya alındı. Hastaların tamamına PTCA dan sonra 6. ayda restenozu belirlemek için koroner anjiografi yapıldı. OTO ve QTcD (kalp hızına göre Bazett formülü ile düzeltilmiş QTD) PTCA'dan 1 gün önce, 1 gün ve 6 ay sonra alınan istirahat elektrokardiyografilerinden (EKG) Image Tool (2.0 versiyon) programı kullanılarak bilgisayarda hesaplandı. BULGULAR: Ortalama QTD ve QTcD PTCA'dan bir gün sonra anlamlı derecede kısaldı (QTD (ms): 63±13 versus 46±9; QTcD: 65±13 versus 49±8 p<0,05). 6.ayda yapılan koroner anjiografide 12 hastada restenoz belirlendi (4 kadın - 8 erkek; ortalama yaş: 61±6). Restenozlu hastalarda PTCA sonrası 1.gün ile kıyaslandığında 6.ayda QTD ve QTcD'nin anlamlı derecede artmıştı (QTD(ms): 48±8 - 65±8; QTcD: 50±9 - 74±13; p<0,05). Aynı zamanda restenozlu hastaların 6.aydaki QTD ve QTcD'lerinin restenozu olmayan hastalardan anlamlı derecede yüksek olduğunu gözledik. (QTD: 65±8 - 39±7; QTcD: 74±13 - 44±7.p<0,05). SONUÇ: Bu sonuçlara göre başarılı revaskülarizasyon miyokard infarktüsü geçirmiş semptomatik olgularda QTD ve QTcD'yi kısalttığı ve restenoz QTD ve QTcD'yi uzattığı için revaskularize edilecek hastalarda QTD ve QTcD'nin izlenmesi restenozu tahminde faydalı olabilir.