Güzel Sanatlar Fakültesi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 16 / 16
  • Yayın
    Gertrude Stein oyunlarında karşı-anlatı stratejileri
    (İstanbul Unicersgt Press, 2020) Akım, Melike Saba
    Tiyatro söz konusuysa, 1970’li yılların düşünsel atası Tarihsel Avangard döneme bakınca iki isim özellikle öne çıkar: Kıta Avrupası’nda “akılcı söz” logosa, bu yüzden de metine itiraz eden Antonin Artaud, Amerika kıtasındaysa ilk oyunu What Happened’ı [Ne Oldu] yazarken Batı tiyatrosuna sımsıkı bir kemerle eklemlenmiş logosu, metini dışlamadan reddetmeyi deneyen Gertrude Stein. 1970’li yılların deneysel tiyatro girişimleri, tiyatrodan metini topyekûn dışlamış değildir: Robert Wilson’dan Richard Foreman’a deneysel tiyatro ya da Sarah Kane’den Martin Crimp’e yeni metinsellik, sözün ve yazının özgül ağırlığını başkalaştırmış; böylece hem tiyatro hem de performans klasik tanımlarının dışına taşan bir melezlenme açığa çıkarmıştır. Bu yazıda, metini dışlamak yerine konvansiyonel anlatı tanımının mutlak koşulu “olaylar dizgesi”ni tiyatrodan kaldırmayı deneyen Gertrude Stein oyunlarının karşı-anlatısal stratejilerini örneklemek amaçlanmaktadır.
  • Yayın
    Kral Lear'da babalar ve çocukları
    (İstanbul Medeniyet Üniversitesi, 2018)
    William Shakespeare, Kral Lear (1605) oyununda; Hristiyanlık öncesi dönem Britanya krallarından Lear’ın tarihsel öyküsünü, kendi yorumuyla ele almaktadır. Oyunda Kral Lear, ülkesini üç kızı arasında adaletsiz bir şekilde paylaştırır ve bu trajik hatası Lear’ı, hem kızlarıyla hem de doğayla giriştiği hesaplaşmada deliliğe ve ölüme sürükleyecek olan süreci başlatır. Shakespeare, bu anlatıya ek olarak, Gloucester ve iki oğlunun öyküsünü, Lear ve kızlarınınkine paralel, oyun içi bir alt öykü (sub-plot) olarak kurguya yerleştirmektedir. Yanı sıra, yapının merkezinde yer alan “doğa” kavramı; tüm karakler üzerinde direkt etki sahibi olup, adeta karakterleşmiş başka bir baba figürüne işaret etmekte ve üst bir öykü katmanını daha doğurmaktadır. Bu çalışma; Kral Lear oyunundaki Lear ve Gloucester karakterlerini hem çocuklarıyla hem de kendi babaları sayabileceğimiz doğa (tanrılar) ile ilişkileri içinde ele almaktadır. Oyunun sahip olduğu, çok katmanlı ve eş zamanlı gelişen öykü yapısı bu izlek içinde incelenmekte, oyunun sahip olduğu grotesk ve absürt ögelerse bu ilişki üzerinden analiz edilmeye çalışılmaktadır.
  • Yayın
    Sanat formlarının yeniden canlandırılması ve izleyicilerde yarattığı farkındalık
    (Güven Plus Grup A.Ş., 2019) Akören, Ayşe Nesrin
    Sanatın her alanında kendilerini geliştirmek isteyen sanatçılar, öncelikle daha önce eserleriyle dönemlere imzalarını atan ustaların eserlerini incelerler. Sanatçılar bir yandan ilham aldıkları eski ustaların eserleri üzerinde çalışarak teknik becerilerini arttırırken diğer yandan da, eserlerin birer kopyalarını oluşturmaktadırlar. Bazı sanatçılar başka yapıtların bire bir kopyalı üretimini kendilerine üslup olarak seçebilmektedirler. Kimi sanatçılarda kendi yapıtlarını oluştururken özellikle bazı eserlere, sanatçılara ya da felsefeye gönderme yapmak amacıyla imgesel atıflarda bulunurlar. Geçen on yıllık dönemde, bu tarz yeniden üretimlerin en fazla resim, tasarım ve fotoğraf sanatında izleyicilerle buluştuğu gözlemlenmektedir. Ayrıca sosyal medya ya da kişisel web sayfalarında yapılan paylaşımlar göstermektedir ki, izleyici kitlesi kendi yorumlarını katarak sanat eserlerini farklı taklit yöntemleriyle bu yeniden canlandırma (recreating) ekolüne eğlence mantığıyla dâhil olabilmektedirler. 2000 yılından sonra günümüze kadar teknolojide hızla kazanılan gelişmeler ve internet ağının (network) yadsınamaz yaygınlığı, küresel paylaşımların etkileşimini arttırmaktadır. Bu yeniden canlandırmaların dijital kurgularının izleyiciler üzerinde yarattığı etkilenme ve benimsenme zaman içinde gittikçe artmaktadır. Sanat alanında uzman olmayan ya da fazla ilgisi ve bilgisi olmayan bireylerin, eski başyapıtlara yönelik yapılan bu göndermeleri ne kadar sorguladığı tartışılması gereken bir konudur. Bu makalede, sanat formlarının yeniden bilinçli olarak ya da bir özenme sonucu yeniden canlandırılmaları üzerine genel bir bakış sunulmaktadır. Birebir eser kopyalama ya da atıfta bulunmada taklit etmenin ve sahteciliğin sınırlarının neler olduğu, öykülenmede kimlerin bu yeniden canlandırma tekniklerini nasıl kullandıkları, bu tarz denemeler sonucunda toplum bireyleri arasında eski ustaların eserlerinin tanınırlığının artması ve bu yöntemlerle maddi gelir elde etme çabaları sorgulanarak anlatılmaktadır.
  • Yayın
    Eğitim ve öğretim faaliyetlerinde sosyal medya platformlarının kullanılması: Hashtag incelemesi
    (Deniz Yengin, 2022) Koç, Erdem
    Çevrimiçi öğrenmeye artan ilgi ile birlikte, yeni eğitim anlayışı öğrencileri eş zamansız bilgi içeriklerine dâhil etmenin yollarını aramaktadır. Sosyal medya platformlarına bağlanmak için hashtag kullanımıyla ilgili deneyimler üzerine inşa edilen bu çalışmanın amacı, hashtag kullanımının çevrimiçi tartışmalarda öğrenci katılımı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Bu çalışmada, öğrencilerin hashtagleri hangi bağlamda kullandıkları, hashtaglerin eğitim süreçlerine dâhil edilmesinin öğrencilerin gelişimine katkı sağlayıp sağlayamayacağı ve hashtaglerin bir öğrenme topluluğu oluşturmayı destekleyip destekleyemeyeceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda rastgele seçilen gönüllü lise son sınıfta öğrenim gören 36 öğrenciyle yüz yüze görüşme sağlanmıştır. Öğrenci etkileşimlerini değerlendirmek için odak grup görüşmesi yapılmış ve analiz edilmiştir. Öğrencilerin hashtag kullanım yöntemlerini anlamak ve birbirleriyle olan etkileşimlerini belirlemek için gözlem yapılmıştır. Elde edilen veriler objektif olarak incelenmiştir. Kodlama şeması vasıtasıyla kullanılan hashtagler tümevarım ve tümdengelim yaklaşımı kullanılarak geliştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda, sosyal medya platformlarından özellikle Twitter’da kullanılan hashtaglerin eğitim faaliyetlerine dahil edildiğinde öğrencilerde güçlü bir motivasyon oluşturduğu, öğrenme topluluğundaki diğer bireylerle eş zamanlı ve eş zamansız iletişim kurabilmelerine katkı sağladığı, öğrencilerin fikirlerini özgürce ifade edebilme ortamı oluşturması gibi olumlu yönlere sahip olduğundan desteklenmesi gereken bir uygulama olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
  • Yayın
    Satın alma davranışında yorumların rolü: Trendyol müşterileri üzerinden bir değerlendirme
    (Maltepe Üniversitesi, 2020) Kaya, Meltem
    Takas usulü başlayan ticaret küreselleşme ve gelişen teknolojilerle birlikte pek çok değişim geçirmiş, geçirmeye de devam etmektedir. Bu bağlamda müşterilerin arz ve talepleri de değişmekte, bu durum elbette firma sahiplerinin satış politikalarına da yansımaktadır. Özellikle e-ticaretin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte müşterilerin satın alma sürecindeki dikkat ettikleri unsurların da değiştiği düşünülmektedir. Çalışmanın amacı, Trendyol’da mallara ve hizmetlere yapılan müşteri yorumlarının, satın alma davranışlarındaki rolünü incelemektir. Bu amaçtan hareketle bireylerin ürüne yapılan yorumları dikkate alıp almadıkları, yorumların olumsuz olması durumunda müşterilerin satın alma işlemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği ve de ürün hakkında hiçbir fikri olmayanların yorumlar üzerinden satın alma davranışlarını ne yönde gerçekleştirdiğine dair sorgulamalar araştırma sorularını oluşturmaktadır. E-ticaret sitelerinden biri olan Trendyol müşterileri, çalışmanın örneklemini oluştururken, katılımcılara Instagram, Facebook ve Twitter üzerinden ulaşılmıştır. Çalışmada nicel araştırma yöntemi kullanılarak çevrimiçi anket ile veriler toplanmış, betimsel analiz ile bulgular yorumlanmıştır. Elde edilen sonuçlarda Trendyol müşterilerinin büyük bir çoğunluğunun yorumlara dikkat ettiği, ürüne yapılan olumsuz yorumlarda satın alma işleminden vazgeçtikleri görülmüştür.
  • Yayın
    Grafik tasarımda tüketici algısının oluşmasında rengin rolü
    (Güven Plus Grup A.Ş., 2019) Bürge, Zeynep Eda
    Bu çalışma; grafik tasarımda renk kavramının tüketici algısı üzerine etkileri ve pazarlama aşamasında ne derece önem taşıdığına yönelik farkındalık yaratma amacını taşımaktadır. Renklerin anlamı, renklerin tüketiciler tarafından algılanma modelleri ve etkileri aracılığıyla tasarımlarda renklerin rolü incelemektedir. Renk algısı yönetimi, tasarım yaparken önemli elemanlardan biridir. Renk, kültürel bir olgudur. Renklerin kültürel boyutunun ürünle ilişkisini kurmak, rengin psikolojik etki değerlerine yer vermek, tasarım yaparken yararlanılması gereken değerli bilgilerdir ve bu bilgiler doğrultusunda tüketiciye daha hızlı ulaşmak mümkün olabilmektedir. Renk olgusu bir tasarımın tüketici tarafından kolay tanınmasını, dikkat çekmesini sağlamaktadır. Renk psikolojisi hedef kitle tüketici bireylerini ürünle doğrudan bağlantı kurmaya yönlendirebilmektedir. Tasarım yaparken rengin her bireye farklı bir etki yapacağı göz önüne alınmalı ve diğer tasarım öğeleriyle etkileşimli kullanılmalıdır. Tasarım yaparken etkili renklerin seçilmesinde hedef kitle bireylerinin toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapılarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ayrıca, tasarımlarda daha evrensel bir dili yakalamak adına sembolik anlatımlara yönelme durumunda doğru renk seçimi önem kazanmaktadır. Renk olgusuyla kullanılan formlar ve tipografi, tasarım alanında görsel hiyerarşiyi ayırt etmek açısından önemlidir. Renklerin kendi içerisindeki geçişlerin uyum halinde olması tasarımlarda bütünlüğü sağlamaktadır. Sonuç olarak, renklerin sahip olduğu anlamların tasarım sürecinde diğer elemanlarla bir arada kullanılmasında ortaya çıkan sonuçlar dikkate alınmalıdır. Renkler, bilinçli bir şekilde tasarım alanında kullanıldığında, kolay algılanan başarılı tasarımlar ortaya çıkmaktadır.
  • Yayın
    Ayasofya’nın grafik dili: monogramlar
    (Deniz Yengin, 2022) Buçukoğlu, Seyit Mehmet
    Semboller, armalardan bayraklara, dövmelerden kıyafetlere, kitaplardan kitabelere, paralardan mühürlere dek oldukça zengin bir anlatım çeşitliliğine sahiptir ve tarihin her döneminde görsel iletişime kaynak teşkil etmektedir. Bu bağlamda mağara dönemindeki duvar resimleri ile başlayan sembolleştirme eylemi, günümüz semiyotik bilimi bağlamında temel kabul edilmektedir. Öte yandan tarihsel gelişimi ve varlığı ile grafik tasarım örnekleri, güçlü bir şekilde dünyaya etkisini bırakan uygarlık ve medeniyetleri bugün de anlamamıza, tanımamıza ve onlara ait pek çok bilgiyi aktarmaya yardımcı olmaktadırlar. Dünyanın ilk katedrali olma özelliğini taşıyan Ayasofya, araştırmamız bağlamında iyi bir örnek oluşturmaktadır. İçinde yer alan pek çok arma, sembol, yazı ve monogram gibi grafiksel detayları ile kendi dönemine ait ilgili ipuçlarını da günümüze aktarmaktadır. Bu araştırma, en yalın grafik anlatım biçimlerinden biri olan monogramların anlam yüklü özelliklerine, tarihsel süreçteki gelişimlerine ve uygulama biçimlerine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Ayasofya’da pek çok örneğine rastladığımız monogramlar, Bizans İmparator ve İmparatoriçelerini temsil eden sembolik anlatımları bakımından incelenmiştir.
  • Yayın
    4. Uluslararası Akademisyenler Sergisi 03-28 Şubat / Sınırlar Arasında
    (Maltepe Üniversitesi, 2020) Buçukoğlu, Seyit Mehmet
    Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, her zaman olduğu gibi sanat ve tasarım alanındaki zengin bakış açısı ve bu alandaki geniş yelpazesiyle, gelenekselleşen Akademisyenler Sergisi’ni 2020 yılında uluslararası boyuta taşıyor. Böylelikle sadece ülkemizle sınırlı kalmayan, sanat ve tasarımın birleştirici gücünün farkındalığını ön planda tutan, uluslararası akademik birlikteliklere kapı aralayan bir yaklaşımı da hayata geçiriyor. İlk olarak 2017 yılında merhum Doç.Dr. Mehmet Özen tarafından hayata geçirilen ve bu yıl dördüncü kez yapılacak olan “Akademisyenler Sergisi”, sanatçı ve tasarımcı akademisyenlerin buluştuğu dinamik bir misyon yüklenmenin yanı sıra, istikrarlı ilerleyişiyle de gelecek yıllarda çok daha büyük bir organizasyona dönüşeceğinin sinyallerini şimdiden veriyor. Ülkemizdeki pek çok üniversitenin bünyesinde yer alan Güzel Sanatlar Fakülteleri, Sanat ve Tasarım Fakülteleri, İletişim Fakülteleri, Mimarlık Fakültelerinden sanatçı ve tasarımcı yetiştiren değerli akademisyenlerimiz ile farklı ülkelerde de aynı misyona sahip akademisyenleri ortak bir noktada buluşturmayı ilke edinen Üniversitemiz ve Fakültemiz, sağladığı bu birlikteliğin de haklı gururunu yaşıyor. Bu bağlamda akademik olarak ilişkilerin, işbirliklerinin ve paylaşımların daha da gelişeceği bir organizasyonun devamlılığı, elbette sanat ve tasarım alanındaki pek çok akademisyenin sergi temasıyla örtüşen eserler üretmesi, aynı zamanda bu sürecin sağladığı özgürlükler ya da kolaylıklar ekseninde de gözden kaçırılmayacak önemli detaylar olarak karşımıza çıkıyor. Sergideki olanaklar ve eser zenginliğinin çekiciliği, hem ülkemizde hem de dünyada sanat ve tasarımın özgür üretimlerinin nabzını tutuyor. Üretimler açısından yaratının, deneme veya sınamaya dönük alışkanlıkları da zorladığı ancak bu bağlamda ortaya çıkan üretimlerin güçlü niteliklere sahip oldukları da net olarak görülüyor. Bu yıl gerçekleşen “4. Uluslararası Akademisyenler Sergisi” ne Türkiye’den 28, Belçika ve Bulgaristan’dan ise iki üniversite olmak üzere katılımcı sayısıyla toplamda 82 başvuru yapıldı. Öte yandan sergide yer alan pek çok üretim ise titiz bir çalışmayla, özgünlük ve serginin o yıl ki temasına uygunluk bakımından nitelikli bir bakış açısıyla değerlendirildi. 90 eserin yer aldığı sergi 03-28 Şubat 2020 tarihleri arasında Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mehmet Özen Sanat Galerisi’nde sanatseverler ile buluşacak. Bu vesile ile, Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adına; akademisyen sanatçılara kendi alanlarındaki üretimlerini sergileme olanağı sağlayan, Kurucu ve Mütevelli Heyet Başkanımız Sayın Hüseyin Şimşek’e, Rektörümüz Sayın Prof.Dr. Şahin Karasar’a, Rektör Yardımcılarımız Sayın Prof.Dr. Betül Çotuksöken, Sayın Prof.Dr. Belma Akşit, Sayın Prof.Dr. Manuk Norayık Manukyan’a, Genel Sekreterimiz Sayın Bilsay Çetin’e ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanımız Sayın Prof.Dr. Selahattin Yıldız’a saygılarımızı sunarız. Aynı zamanda serginin eser seçiminde değerli katkıları nedeniyle jüri üyelerine, sergide eserleriyle yer alan değerli akademisyenlerimize teşekkürlerimizi iletiyor, bu güzel etkinliğin geleceğe uzanmasını diliyoruz.
  • Yayın
    Altın Çağ Resim Sergisi
    (T.C. Maltepe Üniversitesi, 2022) Ünker, Yusuf Tolga; Yalın, Celal Oktay; Ünker, Yusuf Tolga
    İslam Coğrafyası ve Medeniyeti’nin Altın Çağı olarak isimlendirilen İslam'ın Altın Çağı ya da diğer adıyla İslam Rönesansı, doğu dünyasının uygarlığın her alanında geli?me gösterdiği, 8. yüzyıldan 13. yüzyıl’a kadar sürmü? olan dönemdir. Bazı tarihçiler bu dönemin 15. yüzyıla bazıları ise 16. yüzyıl’a kadar sürdüğünü iddia ederler. Bu dönem boyunca İslam dünyasında mühendisler, bilginler, dü?ünürler; eski yakla?ımlara yenilerini ekleyerek sanata, felsefeye, ekonomiye ve bilime katkıda bulundular. Ba?ta Antik Yunan olmak üzere geçmi? uygarlıkların ürettiği bilgi ve dü?ünceler, İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. İnsanlığa ı?ık tutan, Ortaçağ Avrupası’nın aydınlık yüzünü olu?turan, Rönesans’ı hazırlayan çoğu Endülüslü bilginlerin tasvirlerinden olu?an Altın Çağ sergisi ile doğunun bilgeleri bir araya geliyor. Ünker, İbn-i Sina’dan Farabi’ye, El Cezeri’den İbn-i Rü?d’e 14 yağlıboya tablo ve 11 kâğıt üzerine karakalem çalı?masından olu?an bir seri ile bilgeleri selamlıyor. *İslam'ın Altın Çağı'nda ya?amı? olan bilgelerden; Fârâbî, Abbas İbn-i Firnâs, İbn-i Hazm, El-Zehravî, El-Cezerî, El-Gâfikî, İbn-i Heysem, Câbir bin Hayyân, El-Râzi, İbn-i Rü?d ve İbn-i Sina’ya sergimizde yer verdik.
  • Yayın
    Disentangling population genetic and climatic effects on skull size and shape of brown hares, Lepus europaeus (Lagomorpha: Leporidae), from Türkiye
    (Zoologischer Anzeiger, 2023) Demirbaş, Yasin; Koca, Ayça Özkan; Stefanovic, Milomir; Smith, Steve; Suchentrunk, Franz
    Brown hares (Lepus europaeus) from Türkiye exhibit substantial phenotypic variation, assumingly connected to regional climate differences. We used general linear models (GLMs) of linear measurements and geometric morphometric data of dorsal and ventral skull and lateral mandible landmarks of 160 adult individuals from 75 locations across Türkiye, to specifically test for climate-related effects on skull size and shape, while accounting for potentially confounding effects of sex, geographic location, and population genetic assignment. We found a moderate positive correlation between individual condylobasal lengths (CBL) and centroid size scores (CSS) and used them separately as dependent skull size variables in our GLMs. Skull shape factors were obtained from principal component analyses (PCAs), separately for transformed linear morphometric and landmark data; they were also used as dependent variables in our GLMs, along with sex, geographic sampling coordinates, CBL or CSS, as well as temperature and precipitation factors from PCAs of local climate data as fixed factors. Our multivariate GLMs returned no climate effect on skull size and only one minor precipitation effect on geometric skull shape. Rather, skull size and shape were predominantly and significantly affected by the assignment of the hares to the genetic populations as determined by an earlier microsatellite study. Our results correspond to microphylogeographic differentiation of skull size and shape of the studied hares, largely indepedent of specific adaptation to local or regional climate.
  • Yayın
    10. Derece Mezunları 9 - 14 Aralık 2019 Sergisi
    (Maltepe Üniversitesi, 2019) Buçukoğlu, Seyit Mehmet
    Güzel Sanatlar Fakülteleri, 2547 Sayılı yasa ile 1982 yılında kurulmu?lardır. 1982 yılından önce Güzel Sanatlar Fakülteleri’nden söz etmek olanaksızdır. Ancak diğer taraftan ülkemizdeki sanat eğitimi Güzel Sanatlar Fakülteleri ile ba?lamamı?tır. Sanat Eğitimi alanında ilk kurumsal yapı 1882 yılında 2. Abdülhamit’in tayini ile Osman Hamdi Bey tarafından kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’dir. 8 eğitmen ve 20 öğrenci ile eğitime ba?layan kurum, kısa zamanda çok sayıda öğrenci ile farklı bölümlerde eğitimine devam etmi? ve günümüzde de Mimar Sinan Güzel sanatlar Fakültesi olarak eğitimini sürdürmektedir. Osmanlı döneminde pek çok genç sanat eğitimi almak üzere Paris’e gider. Asıl sanat alanında düzenli eğitim, Osmanlı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları arasında yerini alır. Çok sayıda genç sanat eğitimi almak üzere Avrupa’ya gönderilir. Eğitim alıp dönenler in ilk kurdukları okullardan biri de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’dür. Bu adımla birlikte ba?layan sanat eğitimi ülke çapında açılacak Eğitim Enstitüleri ile yaygınla?ır. Türkiye’deki sanat eğitimi alanındaki belki de en önemli duraklardan biri; 1957 yılında Türk ve Alman Hükümetleri’nin özel anla?ması sonucu Bauhaus ekolünden gelen 16 Alman Profesör tarafından kurulan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’dur. Günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak eğitimine devam eden kurum Türkiye’de Bauhaus ekolünün bir uygulayıcısı olarak eğitimini sürdürmektedir. 1982 Anayasa’sı ile Türkiye’deki tüm eğitim kurumlarının üniversite çatısı altında toplanması sonucu, daha önce Yüksek Okul, Akademi ve Enstitü çatısı altında eğitim veren sanat okulları, üniversite ?emsiyesi altına alınarak, Güzel Sanatlar Fakültesi adlarıyla eğitim vermeye devam etmi? ve ülke çapında üniversitelerin yaygınla?ması sonucu olarak da hemen hemen her üniversite bünyesinde bir Güzel Sanatlar Fakültesi açılmı?tır. Güzel Sanatlar Fakültelerinin en önemli faaliyetleri; sergileme, sahneleme ve gösterimlerdir. Üniversitelerin dı?a dönük yüzü olma özelliğini de ta?ıyan Güzel Sanatlar Fakültelerindeki her bölüm için bir sergileme, sahneleme ve gösterim alanının tahsisi edilmesi uluslar arası bir standart olması yanında hayati önem de arz etmektedir. Bu mekanların her birinde yıl boyunca yapılacak sergiler eğitimin bir parçası olacaktır. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Fakültelerinin öğretim üyesi i?leri ile dünyanın ve ülkenin önde gelen sanatçılarının i?lerini sergilemek üzere özel donanımlı prestij galerilerine sahip olmaları gerekir. Bu mekanlarda düzenlenecek usta i?i sergiler, sanat eğitimi alan öğrencilere önemli bir deneyim kazanma fırsatı sunacaktır.
  • Yayın
    Plastik sanatlarda diyalektik
    (Güven Plus Grup A.Ş., 2018) Özen, Mehmet
    Sanat, insanlıkla paralel bir doğrultuda gelişmiştir ve sürekli olarak değişimler geçirerek insanlığın anlatısı olmuştur. İnsanlar, duygu ve düşüncelerini yüzyıllar boyunca sanat aracılığıyla dile getirmiştir. Sanat, bir irdeleme ve sorgulama yöntemi ya da bir ifade aracı olarak tanımlanması gerekirse bu ifade aracının insanlıkla birlikte ve paralel olarak değiştiği ve geliştiği söylenebilir. İnsan ve sanat ikilemi, aydınlanma dönemiyle geri dönüşü olmayan bir yola girmiş, modern olma ve modernleşme artık sanatın da bir sorunu olmuştur. Günümüzde sanatın sadece yüzey üzerinde yapılan bir renklendirmeden ibaret olmadığı aşikârdır. Özellikle günümüz 21. yüzyılında eğilimlerin ve anlayışların hüküm sürdüğü bu çağda sanat; kendine milyonlarca ifade kazandıracak boyutlara vardığı ve dönüştüğü görülmektedir. Bu ifadeler temelinde estetik veriler taşısa da bilmenin temel taşı sayılan diyalektiği burada atlamamak gerekir. Estetik sınırlar içerisinde uzak tutmaya çalışılan diyalektiğin sadece bilimsel veriler ışığında oluştuğu asla düşünülmemeli. Amaç: Bu araştırma bize diyalektiğin sadece bilimsel veri taşımadığı estetik verilerinde birer bilgi verisi olarak diyalektik oluşturacağını ortaya koymaktadır. Bir ırmak da ikinci kez yıkanılmayacağını söyleyen Heraklitos diyalektiğin ilk adımlarını atsa da ilk çağlarda bilimlerin gelişmemiş olmasına paralel olarak düşünce yöntemi kaba bir mantık çerçevesini aşamamıştır. Maddi ihtiyaçların itişi zamanla bilimlerde muazzam bir hamleye yol açsa da düşüncenin hapsedildiği yöntem zamanla zorlanarak aşılmıştır. Bunu sanayi devrimiyle birlik de geliştiren alman düşünür Hegel’den başkası değildir. Bu sayede diyalektik basit bir tartışma aracı olmaktan çıkmış çağdaş düşüncenin anahtarı haline gelmiştir. Kapsam: Yapılan bu araştırmanın evreni, Plastik sanatlarda diyalektiğin kullanıldığı örnek çalışmalarla destekleniyor olmasıdır.10 çalışmadan oluşan eserlerle anlatılacak olan bu araştırma resim heykel ve seramik çalışmalarla desteklenecektir. Sınırlılıklar: Bu araştırmanın sınırlılıkları plastik sanat eserleri ile sınırlandırılmıştır. Bunlar fotoğraf, seramik, resim, heykel olarak örneklemleri üzerinden belirlenmiştir. Dolayısıyla diğer sanat disiplinleri her ne kadar içerikle bağdaşsa da konunun dışında tutularak sınırlandırılmıştır. Yöntem: Resim heykel ya da seramik ve fotoğraf gibi içeriğinde plastik öğeler taşıyan sanat disiplinlerinin hem bir arada kullanılmasından dolayı hem de eserlerin üretimi esnada sanatçının kendince ifadeye dönüştürecek araçları (enstrümanları) kullanmasının diyalektik oluşturacak nasıl bir niteliğe vardığının tespiti yapılacaktır. Burada kullanılacak olan estetik materyallerin diyalektiğin temel taşı ve mantığı sayılan tez, anti tez ve sentez dönüşecek hallerin tespiti yapılacaktır. Bulgular: Bir şey hem beyaz hem de siyah olamayacağı gibi, insan düşüncesi bir türlü bir şeyin aynı zamanda kendi zıddın taşıyacağı fikri hiçbir zaman akıllara gelememiştir. M.Ö 500 yıllarında Anadolu da yaşamış olan ünlü düşünür Heraklitos, İnilen merdivenin aynı 53 SÖZEL BİLDİRİLER zamanda çıkılan bir merdiven olmasını, ahengin zıtlıkların birlikteliğinden doğduğunu görmüştür. Etimoloji olarak diyalektik tartışma demektir. Araştırma yöntemi olarak tartışmanın gerçeğe varma biçimine zamanla dönüşmesi Sokrates in düşüncesiyle gelişim göstermiştir. Burada temel araç her şeyin tarifine varabilmektir. Bu da bizi gerçeğe ulaştıracaktır. Sonuç: Engelse göre diyalektik “Dış dünyada ve insan düşüncesindeki hareketin genel yasalarını inceleyen bilim.”olarak tarifini bularak bugün modern dünyada işleyen diyalektiğin temel mantık yolunun son şeklini belirler. Bu araştırma sadece düşünce olarak bilimsel veri taşıyan ve bir tür gerçeğe ulaşma biçimi arayan düşünce yapısının aslında plastik sanatların temelinde var olduğunu görünür kılabilmektir.Bu bulgulardan yola çıkarak geliştirilen araştırma uygulamalı eserlerle ifade kazandırılacaktır.
  • Yayın
    Güncel Artırılmış Gerçeklik Uygulamalarının Eğitim Alanında Kullanımı Üzerine Bir İnceleme
    (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2019)
    Artırılmış gerçeklik (AG) teknolojisinin popülerliği eğlence sektörü bağlamında olsa da, tıptan mühendisliğe, mimariden sanata, otomotivden eğitim sektörlerine kadar yayılan geniş bir alanda hizmet vermekte ve hızla çeşitlenmektedir. Artırılmış gerçeklik alanındaki gelişmeler bu denli geniş bir alana yayılırken eğitim alanındaki bilinirliği ve aktif kullanımının henüz yaygınlaşmamış olması dikkat çekicidir. Dolayısıyla bu araştırma, artırılmış gerçeklik teknolojisinin yeni gelişen teknolojiler ve yeni neslin talepleri doğrultusunda değişen eğitim alanında faaliyet gösteren uygulamalarına odaklanmaktadır. Araştırma, eğitimin yeni gelişen teknolojilerin işlevselliğinden faydalanarak zenginleşmesi gerekliliğine işaret ederek, bu alanda işlev gösteren güncel artırılmış gerçeklik uygulamalarını tanıtmayı ve özellikle eğitimciler arasındaki bilinirliğini artırmayı hedeflemektedir.
  • Yayın
    A review on antimicrobial activities of some culinary herbs and spices against staphylococcus aureus
    (Frontiers in Life Sciences and Related Technologies, 2022) Berber, Didem; Toksöz, Orçun; Türkmenoğlu, İpek; Sesal, Nüzhet Cenk
    Food safety is of great importance all over the world as it concerns consumer health. All employees in the food chain must comply with the hygiene rules. One of the important issues that threaten food safety is contamination with microorganisms. Numerous people are affected by contaminated and/or poorly preserved food and outbreaks have occurred. The World Health Organization (WHO) draws attention to human health and economic losses in this respect. From ancient times, herbs and spices are utilized in Türkiye and various parts of world to enhance the flavor of food and their sensory properties. It is also possible to prevent the development of Staphylococcus aureus, which causes food poisoning, thanks to the antibacterial properties of culinary herbs or spices. Thus, using natural antimicrobial substances from spices and herbs may be an alternative for inhibition/elimination of growth of S. aureus extending the shelf life without synthetic preservatives. This review aims to explain foodborne diseases and their global burden, staphylococcal food poisoning, natural antimicrobials, some edible herbs in Türkiye: their culinary uses and antibacterial efficacy against S. aureus.
  • Yayın
    Göreme ve Uçhisar’da bulunan restoranları ziyaret eden turistlerin yöresel şarap beğenilerinin değerlendirilmesi
    (Ankara Hacı Bayram Veli University, 2022) Sırıklı, İsmail Kutay; Laçin, Sıla; Özkanlı, Oya
    Kapadokya’da yer alan Göreme ve Uçhisar doğal güzelliği ve tarihi ile turistlerin Türkiye’de sıklıkla ziyaret ettiği bölgelerdendir. Göreme ve Uçhisar doğal ve tarihi imkânlarının yanı sıra özgün şaraplarıyla ilgi çekmekte ve turizm potansiyelini geliştirici bir rol oynamaktadır. Göreme ve Uçhisar’ın şarap turizmi potansiyelinin bölgede faaliyet gösteren restoranlar üzerinden değerlendirilmesini amaçlayan bu çalışmayla ilgili olarak Tripadvisor.com sitesinin verilerinden yararlanılmıştır. Bu çalışmada bulguların toplanmasında ve yorumların incelenmesinde, içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Bulgulara göre turistlerin büyük çoğunluğunun şarapları olumlu olarak değerlendirdiği, şarapları “mükemmel, denemeye değer” olarak nitelendirdikleri ve romantik ortam sağladığını beyan etmişlerdir. Sonuç olarak yerel şaraplar bölge turizminde önemli bir rol oynadığı ve turistlerin tatmin oldukları tespit edilmiştir.
  • Yayın
    Sinemada mekân kavramı ve bir karşı duruş olarak görünen Dogville filmi
    (Güven Plus Grup A.Ş., 2017) Yıldırım, Müjgan
    İlk dönem insanlardan bu yana insan, içinde bulunduğu evreni anlamaya, algılamaya çalışmış, anlamlandıramadığı güçler karşısında da çeşitli alternatifler üretme çabasına girmiştir. Zamanla da, insan yapısı, bütün fiziksel çevre ile kendi yaşantısı içinde organik bir bağ olduğunu, kendinin daha büyük bir organizmanın bağımlı bir parçası olduğunu öğrenmiştir.(Kuban, 1990:9) Çevre insan olmadan da varolan bir bütünlük iken, insan çevrenin içinde sınırlarını ve ilişkilerini belirleyecek bir yer, aidiyet kuracak bir uzam yaratmaya çabalar. “Mekan” Hasol’un da belirttiği gibi insanın varoluşsal gerçekliğidir: “Mekan, insanı çevreden belirli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk; boşluğun sınırlandırılmasıyla ortaya çıkan ve içindekilerin görsel izlenim ve algısına açık, belirleyici ortam, boşun” (Hasol, 2009:129). Mekanı sınırlayan öğeler mekan kadar önemlidir, kullanılan malzeme ve insanla kurduğu ilişki onun sınırlılığını da belirler. Norberg-Shultz 1963 yılında “mekan” sınıflandırması içerisinde yer alan “varoluşsal mekan”ı insanın duyu organlarıyla algıladığı fiziksel mekanın ilişkiler, anılar, beklentiler gibi örneklenebilen, bilişe dayalı özel yorumlarla tanımlar (Gür, 1996:46). Bunların ışığında baktığımızda, mekan mimarlıkla olduğu kadar sinemanın da en temel birimidir. Çünkü ikisi de insan odaklıdır. Mimari, insanı tanıma ve yaşam biçiminin süregelmesi için oluşturulan bir düzlemde yer alırken, sinema mekan algısıyla düzeneğini kurgular ve insan üzerindeki etkiyi bu düzlemde gerçekleştirir. İkisi de insan üzerinden hareket eder ve birinde sınırlara oturttuğu yaşamını diğerinde bir anlamda yıkarak ya da daha da derinleştirerek bir anlatım aracı olarak kullanır. “Müzik sanatı, bugüne kadar mimarlığa en yakın sanat dalı olarak görülürken, sinema mimariye müzikten daha yakın. Sinema, sadece zamansal ve mekansal yapısından dolayı değil, yaşayan bir mekanı ifade edişiyle bu konumunu kazanıyor. Amaç: Mimarlık ve sinema, yaşamın çok yönlü görüntülerini oluşturmalarından, bu oluşuma aracılık etmelerinden dolayı birbirleriyle sıkı bir ilişki içerisinde yer alıyorlar.”(Palasmaa, Arkitera:2008). Sinemamekan ilişkisi üzerinde ayrıksı duran ve mekan kavramını duvarlardan uzaklaştırarark, beynimizin içindeki odalarla filminde yeni bir anlatım biçimi deneyen Lars Von Trier’in “Fırsatlar Ülkesi: Amerika” üçlemesinin ilk filmi “Dogville (2003)” in analizini bu bağlamda değerlendirmek, çalışmanın ana çıkış noktasını ve amacını oluşturmaktadır. Tam da burada, sınır kavramının sorgulandığı filmde, Brecht’in “yabancılaştırma” anlatısı kullanılarak “epik” tiyatroya da sinemasal bir dokunuşun izlerini görmek mümkün. Çalışma, içerik olarak anti Amerikan bakış açısıyla hareket eden film biçim olaraksa, yine görsel efektlerin anlatının önüne geçtiği bu ortama bir tepkiyi de ortaya koymayı amaçladığını ortaya koymakadır. “Lars von Trier de üçlemenin ilk iki filminde, endüstriyel sinemanın gelişmiş teknolojileri devreye sokarak sinema salonunda açığa çıkardığı 111 SÖZEL BİLDİRİLER hiper-gerçeklik olgusuna karşı aynı tavrı savunmaya çalışıyordu. Kendine kurallar ve sınırlar koyarak çalışan bir yönetmen olduğu çok iyi bilinen Trier’in bu projede yürüttüğü deney, tüm başarı ve popülaritesini içerdiği yüksek illüzyonist araçlardan alan bir sanat dalında anti-illüzyonist bir dil kurmanın mümkün olup olamayacağı sorusuna yanıt bulmayı amaçlıyordu.” (Güllü, Mimesis, 2014) Kapsam: Sinema-mekan ilişkisi üzerinden gerçekleştirilen çalışmada; Brecht tarzı bir yaklaşımla duvarları ve sınırları ret eden Trier, Dogville’de açık bir stüdyoda yere tebeşirle çizdiği, duvarların olmadığı bu sanal mekanlarla, aslında içinde bulunduğumuz “sınırlılık” kavramını sorgulayarak, bizim çizdiğimiz sınırlar ve içerisinde kurduğumuz yaşamlara etkili bir eleştiri niteliğindedir. Sınırlılık: Bildiride sadece “Dogville” filmi üzerinden analiz yapılmış, üçlemenin ikinci filmi olan “Manderlay” filmine deyinilmemiştir. Yöntem: Literatür tarama ve “Dogville” filmi üzerine analiz ve çözümleme yöntemiyle ele alınan çalışma, mimarlık ve sinema disiplinleri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulgular ve Sonuç: Kendimizi dış çevreye karşı korumak, aidiyet yaratmak, ilişkileri belirlemek için yarattığımız mekanlar, zamanla bizim onları belirlediğimizi unutup, -hatta onları tasarlayan mimarlar da dâhil mekanlar tarafından belirlenen hayatlara sürüklenen bireylere dönüştürülmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Palasmaa’nın vurguladığı gibi “anlam”, mimarlıkta olduğu gibi sinemada da “mekan”ın zamansal, biçimsel, kavramsal, duyusal gibi farklı boyutlar aracılığıyla kurulmaktadır. Trier, Dogville ve ardından gerçekleştirdiği Manderlay filminde de “mekan” anlatısını farklı bir yere taşımış, onu yok ederek-görünürde- bizleri “yabancılaştırırken” diğer yanda görünmezleri görünür kılma konusundaki ustalığını da sergilemiş bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacını sinema-mekan ilişkisi üzerinden ele alınan Dogville filmi ve mekanın sınır ve sınırsızlığı üzerine bir tespit çalışmasında bulunmak ve sonuç olarak da mekanın disiplinlerarası kullanımındaki rolüne dikkat çekmektir. Mekan algısının yönetilebilir olduğu, bunun için beyinlerimizde yapılar inşa etmek suretiyle, gerçekalgı arasındaki paradoks da yine bildirinin varmak istediği sonuçlar arasında yer almaktadır.