Yazar "Önkal, Güncel" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Adaletsizliğin hükümranlığı(ViraVerita, 2017) Önkal, GüncelAdalet kavramının ne olması gerektiği, hangi kavramlarla bağlantılı olduğu ve hangi yöntemlerle tartışılacağı sosyal bilimciler tarafından yeteri kadar önemsenmemiştir ve onlar sadece adaletsiz durumları tartışma konusu olarak belirlemişlerdir. Bu tartışmalarda kavramın önüne olgusallık geçmiştir ve bu durum hakikatin yitirilmesine yol açmıştır. Bu çalışmada geç kapitalist uyarıcılarla dolu toplumlarda adaletsiz durumlara yönelik tavrın ne olması gerektiğine ilişkin felsefi ve sosyolojik bakış arasında yanıtlar aranacaktır. Böylelikle dikkat çekilmek istenen, kavramsal ve olgusal adaletin farklılıkları göz önüne alınmaksızın hukuk bilimince konu edilmesinin daha büyük adaletsizliklere yol açabileceğidir. Dahası, adaletsizlikten günümüz için kastedilen müphem ancak kalıcı ve yığınlarca kabul edilmiş bir durumdur. Adaletsizliğin tartışma alanında sıradanlaşması toplumdaki eşitsizliğin meşrulaştırılması ile eşzamanlı gerçekleşmiştir.Yayın Ahlaksız toplum, kuşatılmışlık ve kutuplaşma(Sosyalbilimler.org, 2017) Önkal, GüncelBauman, Levinas’tan hareketle ahlaksız dünyanın özel ahlaka muhtaç bıraktığı toplumsal gerilimi dile getirdiğinde gerek bireyin etik tutumlarının sürdürülebilirliği gerek toplumsal bağlanmanın tutarlılığı açısından ağır bir eleştiri yapmaktadır. Bauman’ın ifadesiyle iki kişilik dünyadan üçüncü kişiye geçişimiz toplumsallığın inşasındaki ahlaki dayanağı sekteye uğratmıştır. Bu yozlaşma Levinas’ın öteki söylemi ve eleştirisi içerisinde temellenir. Artık birey olarak insan, toplumsal insan olmaktan çekinceleri taşıyan bir kuşatılmışlık ve kutuplaşma çağının evladıdır. Farklılık, bilgi, sınır, zaman, uzam, özgürlük, adalet, doğruluk bu dünyada sekteye uğramıştır. Bireysel olarak kişinin yerine getirebileceklerinin karşısında ötekinin bağışıklığı söz konusudur. Böylelikle yaşam oyunu karşımızdaki güruhun aktörlüğünde ilerler. Topluma dönüşme ve aşırı büyüme beraberinde kuşatılmışlığı ve kutuplaşmayı da getirir. Bauman’a göre zamansal/uzamsal mesafelerin teknolojik ve siyasal olarak ortadan kaldırılmasıyla insanlık durumlarını yükseltecek, özgürlüğe daha fazla yol açabilecek koşulların yaratılması yerine kutuplaştırma eğilimi artmıştır. Yerel olan daha yerel, uluslarötesi olan daha özgür ve global hale gelerek fiziksizleşmiş hareketli bir elit yaratılmıştır. İktidar finansal formda gövdesizleşmiş ve her türlü toplumsal ilişkide siyasal erk haline gelmiştir. Böylelikle uçurumlar daha da derinleşir ve egemenliğin formunun ahlaksız toplumu kuşatmak ve kutuplaştırmak dolayımında ekonomik kaygıyla hareket ettiğini gözlemleriz. Bu iç açıcı olmayan insanlık ve ahlak dışı tabloda, küresel kaosa katkıda bulunmamak adına, dengesizliğin yaşandığı her türlü insanlık durumunun sosyal bilimlerce ve entelektüel sınıf tarafından etik bir duruşla analiz edilmesi gerekmektedir. Büyük anlatıların sonunu kutlamak hevesindeki tüm tutumlar bir yandan da bütüne rağmen tekilin, parçanın, parçalanmışlığın, aykırılığın yüceltilmesi anlamını taşıyacağından ahlaksız toplumu temellendirecektir.Yayın Değişimden dönüşüme eğitimde sürdürülebilirlik ve dijitalleşme: krizde, krizle, krize rağmen eğitim(Maltepe Üniversitesi, 2021) Önkal, Güncel; Eldem Anar, Ülkü İlgi; Karasar, Şahin“Dijital dönüşüm gerçekten bir “dönüşüm” olarak kültürel olduğu kadar sanal ortamın dinamiklerine dayalı ontolojik, epistemolojik ve etik tartışmaları da beraberinde getirir. Dijitalleşmenin kültür alımlayıcısı özne üzerinde yarattığı en önemli etki parçalanma ve kolajdır. Dijital dönüşümün içinde bilgi edinme arzusunu diri tutmak, yaşam aktörlerine indirgenen öznelerin meslek edinme çabalarında onları katılımcı kılmak ve de uzmanlaşmanın gerektirdiği değerlerle bezeli olarak yetiştirmek önemlidir. Akademik ve eleştirel özgürlüğünü eğitim kuramlarında toplumsal sorunların doğasına yönelik yaklaşımlar bağlamında ele alabilecek ve de kendi hayatlarını “yeniden” yaratabilecek özneler yetiştirmek demokratik olanakların yaratılması açısından elzemdir.”Yayın Doğadan çevreye: Stoa felsefesini günümüzde yeniden düşünmek(Çizgi Yayınları, 2018) Önkal, GüncelÖzet: İnsanın kendisini ekonomik sistemin amaçlarına indirgediğinin en somut göstergesi doğa yerine çevre terimini içselleştirerek kurgulanmış yapay bir alanda bilgi, ifade ve tutum oluşturmasıdır. Çevreye indirgenen doğa metalaştırılmış ve sürdürebilirlik hedeflerinde iyinin, erdemin, mutluluğun, canlılığın, ilhamın, sanatın, varoluşun alanından çıkarılmıştır. İnsan bunu kendisine neden yapar? Stoacı felsefeyi günümüzde yeniden düşünmek içerisinden koparıldığımız doğanın bizden nasıl intikam alacağını şimdiden düşlemek demektir. Stoacı ahlaki buyruklar yaşamımıza rehberlik ederken doğa metafiziğinin ilkelerini de içselleştirmemizi sağlar. Yaşamın anlamını doğanın içerisinde düşünen filozofların insan olma durumumuza ve doğayla ilişkimize dair söylemlerinin farklı çağlarda "çevre felsefesi ve etiği" bağlamında izdüşümlerinin eleştirel karşılaştırılması bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır.Yayın Dönüşen kimlikler ve vatandaşlık bağlamında laik düşünce-seküler eylem(Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2015) Sarı, Özgür; Önkal, GüncelBatı dışı toplumlarda laik düşüncenin ve seküler eylemin gelişiminde çok sık başvurulan bir örnek olarak Türkiye, laiklik ile İslam’ın karşılaştığı ilk coğrafya olması açısından manidardır. Türk ulus kimliğinin inşasında, kamusal alanın yeniden örgütlenmesinde ve vatandaşlık kimliğinin oluşumunda başat bir rol oynayan Türkiye laikliği anayasal düzlemde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve devletin tüm inançlara eşit mesafede konumlanması şeklinde liberal, eşitlikçi ve çoğulcu bir Anglosakson laiklik tanımına sahiptir. Buna karşın özünde bulunmamasına rağmen, kamusal alandaki uygulamalarında laikliğin, tek-tipleştirici, farklılıkları tehlike olarak kodlayarak dışlayan, baskıcı ve militarist bir anlayışa bürünmesinin seküler eylem olarak açıklanması daha yerinde olacaktır.İdeal olan laik düşünce ile pratikteki seküler eylem arasındaki uyuşmazlık laikliğe karşı dindar kesimin tepkilerinin kamusal alanda giderek güçlenmesinin önde gelen sebebi olmuştur. Laiklik tartışmaları günümüzde de sıcaklığını k uyan bir konudur. Laiklik ve sekülerlik tanımlarındaki kavram kargaşası halen devam etmektedir. Bu çalışma, bu konu etrafında yapılan tartışmalarda yaşanan kavram kargaşasına ışık tutmayı, teorik tartışmalarla amaçlamaktadır.Yayın Eğitimciler için felsefi bir rehberlik modeli olarak ''derinlikli-kapsamlı-esnek düşünme'' metodu(Maltepe Üniversitesi, 2021) Önkal, Güncel; Tunçel, Ahu; Karasar, ŞahinFelsefi düşünmenin boyutlarını derinlikli, kapsamlı ve esnek düşünme olarak üç aşamada ifade eden bir belirlemeyi benimseyen bu çalışmada, özellikle eğitimcilerin kendi niteliklerini geliştirmek açısından giderek felsefe yapan, felsefeyi rehber edinen kişiler olmasının dayanağı eleştirel düşünce modellerinden birisi tanıtılmaktadır. Bu tartışma aynı zamanda felsefi bakışı, eleştirel düşünme dinamiklerinin özelden genele ve oradan da kendimize dönüşünü özetler ve en önemlisi eğitimin tüm aktörlerinin düşüncelerinin eyleme dönüştürülmesini teşvik eder.Yayın Estetik ve özgürlük(Maltepe Üniversitesi, 2022) Önkal, Güncel; Çotuksöken, Betül'Estetik-olan' üzerine yapılan tartışmalar, başlangıcından itibaren iki uçlu kavramsallaştırmanın üstesinden gelinmesinin tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır: Duyusal olan ve akılsal olan. Duyusal olanın yanıltıcı görülmesine karşılık, akılsal olanın duyusal alanda soyut ve bulanık olarak değerlendirilmesi sonucunda estetik duyuş insanın epistemolojik olduğu kadar varoluşsal bir gerilimini de iade eder. 'Estetik-olan', bir yandan duyusallık (alımlama) ile tikel durumları tüketen insanın, diğer yandan kavramsallık /değerlendirme) ile tümel yapıları durmaksızın yeniden üreten öznenin iki yakasının biraraya geldiği nadir 'yumuşama' alanlarından birisidir.Yayın An ethical outlook for philosophy of entrepreneurship(Zaporizhia State Engineering Academy, 2012) Önkal, GüncelHistorically, entrepreneurship is originated by new immigrants to a land regarding the inevitable necessities of new foreigners. In this sense, entrepreneurship has been considered as a prestigious act and virtuous economic value of men. Additionally, Protestants and Calvinist traditions accept and encourage entrepreneurship parallel to their historical conceptualization of humanity. The contemporary perception of entrepreneurship is quite relevant to the economical balances and ethical concerns. Entrepreneurship is one of the requirements of modern economy which is deeply oriented by the capitalist goals. To illustrate, there is a very popular term so-called “innovation”. The individual which is a result of modern philosophy is getting much more an economic figure and s/he is obliged to be evaluated according to the performance of “creativity” in the monopoly of economical relations. The basis of economic system demands people to be as entrepreneur as they can in order to exist. Thus, the mutual ontological recognition between capitalism and its actors can be summarized through the term entrepreneurship. In this paper, I aim to reconsider this mutual relation in terms of business ethics and the term of human dignity. My main questions will be those: Can entrepreneurship be accepted as an economical obligation? Are there ethical gaps in this relation? Is it a just an economical act or a philosophical fact? And whether a social entrepreneurship model is sufficient to solve ethical dilemmas or do we need a multiple dimensional model?Yayın Farklılaşma ve ayrışmanın sosyolojisi: Tarihselliği açısından “kent deneyimi”(Ufuk Üniversitesi, 2019) Yazar, Erdem; Önkal, GüncelKent sakinlerinin bireysel, toplumsal varoluş düzlemlerini belirleyen sadece kentin fiziki koşulları değildir. 21. yüzyılda kent; siyasetin, etiğin, estetiğin, ekonominin, gündelik yaşam kültürünün belirleyici uzamıdır. Bu açıdan kent, bireyin bilinci, insanlığın hafızasıdır. Tarihselliği açısından kent deneyimi, farklılaşma ve ayrışmanın yaşandığı sosyolojik düzlemi ifade eden bir kavramsallaştırma olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla kent, sadece fiziksel bir yeri veya toplumsal organizasyon biçimini ifade etmekle kalmaz. Kentin kamusal alanlarının niteliği, işlevi; kent hakkı kullanımı, kente aidiyet, kentlilik, kentsel yaşam biçimi bu kavramsallaştırmanın sosyolojik tezahürleri olarak karşımıza çıkar. Kent böylelikle farklılaşma ve ayrışmanın tarihsel sahnesi olmaktadır. Bu anlayışla çalışmada bağlamları ve etkileri bakımından kendi içerisinde katmanlı bir yapıya sahip olan kent sorunsalının çözümlenmesinde, farklı bakış açılarına dayalı tartışmalarda ontolojisini yitiren kent sorunları için, kent deneyimi kavramı temel alınmıştır. Çalışmada somut olarak gösterilmek istenen, bir farklılaşma ve ayrışma arenası olan kentin çağdaş sorunlar bakımından ele alınmasında “kent deneyimi” kavramının hem empirik ve de objektif bir kent anlayışında sosyal bilimcileri buluşturabileceğidir. Böylece kent deneyimi kavramsallaştırması çerçevesinde kentin tarihselliğini, bugününü ve geleceğini “konumlandırmak”, pratiklerini “sorunsallaştırmak”, insanlık tarihindeki önemini “anlamak” ve “kültürlerüstü bir nesnellik”le ele alınabilmesini sağlamak amaçlanmaktadır.Yayın Felsefe söyleşileri XI-XII: Dil felsefesi /sanat felsefesi(Maltepe Üniversitesi, 2022) Önkal, Güncel; Çotuksöken, Betül2001 yılından bu yana buluştuğu ilgililerinin entelektüel birikimine katkıda bulunan “Felsefe Söyleşileri”, salt felsefenin belli disiplinleri ve sorunsalları bakımından bilgi vermekle kalmadı; ayrıca bir “Felsefe Çevresi” oluşturması bakımından da farklı yaş ve meslek gruplarından yüzlerce kişinin tartışma, anlama, öğrenme platformu olarak, zaman içinde bir sosyal sorumluluk projesine dönüştü. Maltepe Üniversitesinin felsefi düşünme, felsefi bilgilenme doğrultusundaki bu çabasına, toplumumuzun farklı kesimleri de çok değerli yanıtlar verdiler. Felsefi düşünme ve felsefi bilgide oluşan bu karşılaşmanın yankıları gerçekten son derece dikkat çekici oldu. Felsefeye duyulan merakın ve bilgilenme isteğinin ihtiyaca dönüşmesinin sonucunda katılımcıların birçoğu, felsefe ilgilerini profesyonelce taçlandırdılar. Elinizdeki kitap Felsefe Söyleşileri’nin yayımlanmış altıncı kitabıdır. Bugüne kadar “Felsefe Söyleşileri”nde yapılan tüm konuşmaları iki yıllık dönemlerle bir araya getirmeyi hedefledik. İlk iki cilt (Felsefe Söyleşileri I-II: Temel Yaklaşımlar-Kavramlar-Sorunlar; Eğitim ve Kültür Felsefesi, 2003; Felsefe Söyleşileri III-IV: Etik, İnsan Hakları, 2006) Betül Çotuksöken’in editörlüğünde yayımlandı. 3. cile, Ahu Tunçel (Felsefe Söyleşileri V-VI: Siyaset Felsefesi, Hukuk Felsefesi, 2011), 4. cile Dilek Arlı Çil (Felsefe Söyleşileri VII-VIII: İnsan Felsefesi, Bilgi ve Bilim Felsefesi, 2013) ve 5. cile tekrar Ahu Tunçel (Felsefe Söyleşileri IX-X: Varlık Felsefesi, Tarih Felsefesi) editör olarak Betül Çotuksöken’le birlikte çalıştılar.Yayın İlişkisel bir ''dünya'' olarak sanat ve nesnenin yeni estetik deneyimde bozulumu(İstanbul Üniversitesi Press, 2019) Önkal, GüncelSanatın ilerleme ve gelişme düşüncesi kıskacında konumlandırılışı tarihsel olarak onun ideolojik ve ikonolojik tartışma bağlamında nesnesinin konumlandırılışına geri götürülebilir. Sanat nesnesinin estetik deneyimde bozulumu özneden hareketle değil, sanat nesnesinin bir değerlendirme ediminin nesnesi olarak farklı değerlendirme biçimleri arasında sanat dünyasını kurması beklentisi ile ilgilidir. Beğeni yargısı bu noktada ortaya konulamaz, hakkında konuşulamaz, ontolojik ve epistemolojik dayanakları ile ilişkiselliğin sonucu olarak karşımıza çıkar. Deneyimsel tüm aktörleri ile sanat dünyası beğeniye dayanan bir estetik deneyim dünyası değil artık salt deneyimin gelip geçiciliğinin vücut bulmasıdır. Bu çalışmada sanatın ilişkiselliğinin yarattığı yeni sanat dünyasında sanat nesnesinin estetik deneyimde nasıl bozuluma uğratıldığı Shustermancı bakış açısıyla ele alınacaktır.Yayın Issues in countries of the former Soviet Union as the driving force for female migration to Turkey(International Letters of Social and Humanistic Sciences, 2015) Koshulko, Oksana; Önkal, GüncelThe article presents the results and conclusions of a postdoctoral research project entitled “The migration of women from former Soviet Union countries to Turkey: differences, similarities, and outcomes” that has been conducted in Turkey among women from countries of the former Soviet Union with the aim of exploring the issues in these countries as the driving force for female migration to Turkey and also the causes, problems, difficulties, opportunities, prospects, achievements and outcomes of female migrants in the host country. The basis of this scientific project was semi-structured interviews and focus groups among women from former Soviet Union countries in Turkey.Yayın İyimserliğin sonu: Doğayla ve kentlerimizle ilişkimiz Covıd-19 sonrası nasıl değişti?(T.C.Maltepe Üniversitesi, 2020) Önkal, Güncel“Kentleşme yalnızca tarihsel boyutu olan bir toplumsal-kültürel olgu değil, aynı zamanda ekolojik bir olgudur” (Bookchin,1999:9). Murray Bookchin, 90’lı yılların sonunda kaleme aldığı Kentsiz Kentleşme adlı çalışmasında Milenyumun kentli çocuklarını bekleyen tehlikeyi ifade etmiştir. Ona göre muazzam/aşırı kentleşme, gezegenimizin sonunu hazırlamaktadır. Bookchin’in karşı çıkışı, toplumsal bir ilerleme olarak Sanayi Devrimi sonrası toplumsal gelişmenin kendisine eşitlendiği “sanayileşme-ilerleme-kentleşme” denkleminin insanı doğadan/ doğasından kopararak post-endüstriyel akımda topyekûn yaşanan ekolojik yozlaşmanın yarattığı kötücül sarmalın sınır tanımaz yükselişinedir. 2000’li yıllarda kentleşme fenomeni, Bookchin’in dikkati çektiği kritik sınırı çoktan aşmış ve neo-liberal düzenin ayrışmış distopik kentlerine hızlıca dönüşmüştür. Artık kentlerimiz salt doğadan uzaklaşmış olmanın değil kendi ekosistemini de teknolojinin kötücül kullanımı ile ranta dönüştüren, kendi içerisinden çirkin kentleri çıkaran megapoller olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla 2000’li yılların kentlerinde kaygılar oldukça başkalaşmıştır: Sosyal adaletsizlik, eşitsizlik, göç, kentsel aidiyet, kent mekânlarının dönüşümü, kent hafızasının silinmesi, kent hakkı kullanımı, neo-liberal kent politikaları, kentsel ayrışma, mekânsal rant düzeni, güvenlik endişesi, suç ve gözetim, kentsel yoksunluk v.b. gibi pek çok sorunla kent hepimizin gündemindedir. Kent artık kötücül bir sıfat olarak literatürde yerini almıştır. Bu olumsuzlama klasik sosyoloji kuramlarındaki iyimser kentleşmenin günümüz sorunları açısından eleştirel olarak ele alınması gereğini doğurmuştur.Yayın Metafizik ve evrim(T.C. Maltepe Üniversitesi, 2023) Önkal, Güncel; Çotuksöken, Betül; Arlı Çil, Dilek; Paçacıoğlu, Mehmet Bahadır; Serin, MustafaGünümüzde evrimci açıklama ile yaratılışçı açıklamanın bilimsellik çatısı altındaki rekabetleri, ancak, iki hipotezin felsefi olarak ve felsefe tarihindeki örneklerin de objektif olarak değerlendirilmesi yoluyla anlaşılabilir. Felsefenin eleştirel bakış açısı bir kenara bırakılırsa, hipotezlerin kuram olma yolunda sadece kendilerinden hareketle açıklama yapmalarının, böylece ele aldıkları kavramları da yanlı ve indirgemeci tutumla kullanmalarının yolu açılmaktadır. İnsanın metafizik bilme tarzının doyurulmaz iştahı karşısında bilimselliğin "niçin?" ile başlayan sorulara doyurucu yanıtlar vermesi, olgusallıkla yani doğada gözlemlediği ilişkilerin karşı geldiği gerçeklik alanıyla sınırlıdır. Bu sınırlı duruşa bilimin natüralist yöntemi denir. Oysa ki metafizik bağlamlı açıklamalar gerçekliğin ardında yer alan ilişkileri tasvir ederler. Bilim felsefesinin tarihine baktığımızda, metafizik ilişkilerin insanın bilme tarzının bir zenginliği olduğu ve hatta gerçekliğin böylece tüm yönleri hesaba katılarak, herhangi bir indirgemeye tabi tutulmaksızın daha kapsamlı (maddi ve manevi temelleriyle), daha güçlü (ikna edici) açıklamalar yapabileceği bilimin natüralist yönteminin dayandığı aydınlanmacı akılcılığa ve pozitivizme karşı sav olarak ileri sürülmüştür (Sol, 2009).Yayın Revisiting Nermi Uygur's article today: what is a contemporary philosophical question?(Özne, 2017) Önkal, Güncel; Tunçel Önkal, AhuNermi Uygur's article -which was published titled as "What is a philosophical question?" -in a world-widely popular journal called Mind- reflects a distinguished philosophical point of videw comparing his later writings. Despite the fact that Uygur is so famous with his essays in whish he presenets the philosophical problems of daily life and brings a philosophical inquiry to the questions and problems within a methodlogy; practice that has been under investigation from Plato to our era. In this respect he defends a detachment between philosophy and world of acts.Regarding Nermi Uygur's general philosophical attitude, the analysis of this text can be considered as the utmost step in order to understand his process in questioning philosophy during years. Furthermore, in this study, the possiblity of defending such an understanding will be questioned in terms of contemporary needs.Yayın Tragedya ve akıl(T.C. Maltepe Üniversitesi, 2023) Önkal, Güncel; Çotuksöken, Betül; Arlı Çil, Dilek; Paçacıoğlu, Mehmet Bahadır; Serin, MustafaFriedrich Nietzsche (1844-1900), Tragedyanın Doğuşu'nda Kral Midas'ın ormanda Dionysos'un yoldaşı Silenos'u yakalamaya çalıştığını ve nihayetinde onu köşeye sıkıştırdığında insan için en arzu edilen şeyi sorduğunu aktarır (Nietzsche, 2005). Aldığı yanıt aslında yanıtların en korkuncudur: "Senin için en iyi şey, senin açından bütünüyle ulaşılmaz şeydir; hiç doğmamış olmak, hiç olmamış olmak, hiç olmak. Bu durumda ikinci en iyi şey de bir an önce ölmektir" (Akt. Güçbilmez, 2003: 22). Aklıyla yarı tanrı olmaya soyunan insanın da yaşam ile ölüm arasındaki trajik yolculuğu bu gecikmişliğin bir ifadesidir. Çağlar boyunca farklı biçimlerde geliştirilen "tragedya" ürünlerinin izleyicisinde/okuyucusunda bıraktığı izlenimin ortak-ontolojik kavuşma noktası "geç kalınmışlık" ve "zamanın geriye döndürülemezliği" hissidir. İnsan, –ne yazık ki– "geciken" bir varlıktır. Geciktiğinin, geride olduğunun farkında olarak ilerlemeye çalışan insanın geçmişi ile geleceği arasında durduğu nokta başlı başına trajedidir. Böylelikle insan trajedide aklı ile karşılaşır: bir yandan arzuladığı, diğer yandan kaçındığı iki yüzünün birbirinden sonsuza değin ayrılması gibi. Nietzsche'nin, insanın kendisi ile ilgili somut algının arkeolojisi olarak gördüğü bu nokta çalışmamızın ana sorunsalını oluşturacaktır. Ancak bu konuyu tartışırken Nietzsche'nin akıl eleştirisinin uyarıcı işlevinden yararlanarak modern sonrası yansımalarına yer vermeyi tercih edeceğim. Tragedya burada bir gösteren olarak yer alacak; akıl, gösterilen ve insan gösterge olarak ifade edilecektir.