Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 79
  • Yayın
    Su, inanç ve kutsal mekânlar: su alanları ve mekânsal kesişmeler
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Nahya, Z. Nilüfer; Önkal, Güncel
    Su alanları, nehirler, göller, denizler gibi doğal; havuzlar, çeşmeler gibi insan müdahalesine uğramış durgun ya da akar halde bulunan yapay tüm su kaynaklarını, içlerindeki ve çevrelerindekileri canlıları ve mekânı kapsamaktadır. Küçük su birikintileri, yağmur, kar, sel, taşkın ve tufan ile bu liste genişletilebilir. Bu alanlar, mekânsal niteliklerini insan müdahalesiyle kazandıkları, toplum tarafından kullanıldıkları ve anlamlandırıldıkları için aynı zamanda toplumsaldır. Su kütlelerinin bazıları bizzat kutsal kabul edilmiş, yanlarına veya yakınlarına kutsal mekânlar inşa edilerek ya da kutsal mekânlara yapay su alanları eklenerek de kutsal alanlar haline getirilmiştir. Bu kutsal su alanları, su ve mekânı inanç bağlamında bir araya getiren kutsal mekânlardır. Bu makale, farklı kültürlerden karşılaştırmalı örneklerle suya atfedilen kutsallık olgusu bağlamında, suya dair inançların üretildiği su mekânları üzerinden, su ve kutsal mekân arasındaki ilişkiyi incelemektedir. İnancın sürdürülmesinde ve yaşanmasında önemli bir yere sahip olan mit ve ritüel örnekleri, arkeolojik ve tarihsel veriler, kutsal mekân ve su ilişkisini anlamada kullanılmaktadır.
  • Yayın
    Academic female subject amidst Bourdieu's habitus and Butler's performativity
    (T.C. Maltepe Üniversitesi, 2014)
    In the context of a highly competitive and knowledge-intensive academic life, the role of the “performativity” of the academics in their success has become an increasingly important issue. Pierre Bourdieu, in his 1988 dated work Homo Academicus seeks sui generis characteristics of academics in 1950’s French intellectual arena. In that book, he proposes the notion of “academic habitus”, which emphasizes the scholar’s family origin, gender, class and religion possesses a reflexive impact on his/her intellectual research and everyday life. On the other hand, as feminist and queer theorist Judith Butler brings the very notion of “performativity” forward, which she believes is internalizing the “ritualized” repetition of cultural acts, empiercing outer space of the body and personality. This paper is an attempt to find out a common ground of Bourdieu’s concept of “habitus” and Judith Butler’s “performativity”. We aim to achieve this attempt through a brief investigation on four academic texts on the notion of female academics in Turkey in order to understand the floating role of women in scientific community with a special interest in the universities in Turkey.
  • Yayın
    1970'ler Türkiyesi'nde kuşak oluşumu
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Önkal, Güncel
    Sosyal bilimlerin genellikle ihmal ettiği kavramlardan biri olan “kuşak” hakkındaki en kapsamlı çalışma Karl Mannheim tarafından kaleme alınmıştır. “Kuşaklar Sorunu” başlıklı makalesinde Mannheim, kuşağı tarihsel bir olayın etkisi altında ortak bir bilinç geliştiren, ortak bir zaman-mekan çerçevesini paylaşan genç bireylerden oluşan toplulukları adlandırmak için kullanır. Bunun yanında böyle bir topluluğun ortaya çıkması için toplumsal ve kültürel değişmenin belli bir hızda – aşırı hızlı ya da aşırı yavaş olmayacak biçimde- seyretmesi gereğini de kuşak oluşumunun bir koşulu olarak tanımlar. Bu yazı, Mannheim kavramlaştırmasından hareketle 1970’li yıllarda Türkiye’de toplumsal değişme ve kuşak oluşumu olgusunu bir arada ele almayı denemektedir. Makalenin yanıtlamaya çalıştığı sorular şunlardır: 1970’ler Türkiye’sinde toplumsal ve kültürel değişmeyi koşullayan genel olgu ve ilişkiler nelerdi? Hangi koşullar, nasıl birleşerek 1960’ların sonlarında ve 1970’ler boyunca gençliği siyasetin etkin bir öznesi haline getirmiştir? Kuşaktan söz etmeyi mümkün kılacak bilincin oluşumunda hangi tarihsel olayın /olaylar dizisinin etkileri ayırt edicidir? 78 Kuşağı’nın biçimlenişinde 68 Kuşağı’nın rolü üzerine neler söylenebilir? 78 Kuşağı’nın siyasal sosyalizasyon süreci nasıl incelenebilir ve 1970’lerin kültürel ortamıyla nasıl ilişkilendirilebilir?
  • Yayın
    Kültür yorumları açısından küreselleşme tartışmaları
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Yiğit, Ş. Nermin; Önkal, Güncel
    Değişik dönemlerde çok farklı açılardan tartışılan küreselleşme olgusu, sadece siyasi ve ekonomik alanlarda değil, toplumsal yaşam alanında da etkilerini göstermektedir. Bu durum, küreselleşmenin kültür yorumları açısından ele alınmasını gerekli kılar. Tarihsel süreçte küreselleşmenin oryantalizmle bağlantısı görülmeli, birbirinin karşıtı olarak konumlandırılan Doğu ve Batı kültürlerinin etkileşimi, tarihçe, neden-etki bağıntısı, bireysel, toplumsal ve dünyayla ilgili sorunlar bağlamında irdelenmelidir. Oryantalizm ve küreselleşmenin Türkiye’yi hangi açılardan, nasıl etkilediği, Türkiye’nin kültürünü koruyarak uygarlığın üyesi olabilmesi için, bu süreçte nerede yer alması veya yaşanan değişimlere karşı nasıl tavır geliştirmesi gerektiği sorgulanmalıdır.
  • Yayın
    Algılanan ana-baba tutumları, bağlanma boyutları, yalnızlık ve umudun yapısal ilişkileri
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Demirli, Aylin; Önkal, Güncel
    Bu araştırma, üniversite öğrencilerinde algılanan ana baba tutumlarının bağlanma boyutları ve yalnızlık düzeyi ile beraber umut düzeyinde ne ölçüde etkili olduğunu nedensel bir model kullanarak incelemiştir. Araştırmanın örneklemini Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden tabakalı seçkisiz örnekleme yöntemi ile seçilmiş 550 (378 kız ve 172 erkek) lisans öğrencisi oluşturmuştur. Veri toplama işleminde Demografik Bilgi Formu, Çocuk Yetiştirme Stilleri Ölçeği, Yakın İlişki Yaşantıları Envanteri, UCLA Yalnızlık Ölçeği, Genel Umut Ölçeği ve Durumluk Umut Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde nedensel modeli test etmek üzere yapısal eşitlik modellemesi analizi kullanılmıştır. Sonuçlar yapısal eşitlik model analizi yöntemi ile elde edilmiş, yalnızlığın, durumluk umut amaca güdülenme (agentic thinking) ve amaca ulaşma yolları (pahway thinking) boyutları ile genel umudun amaca güdülenme (agentic thinking) ve amaca ulaşma yolları (pathway thinking) boyutlarını negatif yönde yordadığını ortaya koymuştur. Yalnızlık ise kaçınma ve kaygılı bağlanma boyutları tarafından pozitif olarak yordanmıştır. Kaygılı bağlanma anne çocuk yetiştirme stili sevgi boyutu tarafından yordanırken, kaçınan bağlanma sadece baba çocuk yetiştirme stili kontrol/denetim boyutu tarafından çok zayıf bir biçimde yordanmıştır. Tüm bulgular umut çerçevesinde tartışılmıştır.
  • Yayın
    The scientific view on "the phenomenon of female migration" (on the example of Ukraine and the EU)
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Önkal, Güncel
    This research presents the previous studies of international scientists on women's migration. Then the article shows the modern scientific view on “the phenomenon of female migration” from Ukraine to the EU, and on the phenomenon “the social orphaning of children with living parents.” This term is connected to the concept of women’s migration, because women are forced to leave their children and their country of origin, and to seek employment in the EU. Today this problem of the social orphaning of children is extremely relevant for Ukraine, because 3 million children of the labor migrants grow up without their mothers, or parents in general. This generation grows up in their home country: the generation of social orphans with living parents. Therefore, the state creates a distorted orphanage inside the country. So, the social orphans with living parents need the targeted aid in the form of qualified psychological support in Ukraine. The state needs to create special programs with qualified psychological support for these children in the Western Ukraine, even in the distant villages. Partners of the special programs of with qualified psychological support for these children may be schools, village councils, and charitable funds. However, more detailed study is required, because of its importance and complexity, and because the consequences of the social orphaning of children with living parents are unpredictable. So far, they have been mostly negative. This study also examines the reasons for the spread of the migration of women from Ukraine to the EU, and creates the typical portrait of a female Ukrainian labor migrant in the EU. The study will show the typical portrait the Ukrainian woman is as follows: she is 50-60 years old; has a college degree; has been working in the EU 10-12 years; has two children; and she is from the Western Ukraine.
  • Yayın
    Anarchists, papers and beer: German immigrants in Milwaukee in the 19th century
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Güney, Ülke; Önkal, Güncel
    One of the greatest transatlantic migrations of the 19th Century occurred between Europe and North America. Germans constituted at that time the largest ethnic group that immigrated in the U.S.A. In 1854 almost fifty percent of all European immigrants in the United States were German. Motivated by the economic disasters, social upheavals (food riots) and political unrests (1848 Revoluton), many German artisans, journeymen and intellectuals decided to emigrate to the newly developing country; U.S.A. They chose settlement areas with an expanding commercial and manufacturing economy such as Milwaukee. In 1860s, Germans constituted not only the largest ethnic group in Milwaukee, but also the most successful. Having the skills, knowledge and experiences gained during the Revolution of 1848, Germans had brought cultural and social capital to the U.S. Their skills, knowledge and experience combined with nationalistic ambitions to spread German culture in the ‘new land’ Germans were not only able to cope with the challenges of immigration but became also a powerful ethnic group through setting up successful businesses, occupying leading positions in politics and social organizations. The most important factor however for the German cultural hegemony that they gained for a period of time, was among others the German language press.
  • Yayın
    The form of manifestation of the shadow economy in te activities of vertically-integrated structures in Vinnytsia Region
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Iekel, G.; Önkal, Güncel
    The article identifies the main forms of the shadow economy in the agricultural sector as an example of vertically integrated structures in Vinnytsia region. ?onditions and ways to create corporations in the agricultural sector were presented. It was determined that the largest agricultural holdings were formed in Vinnytsia region while reforming the agricultural sector. The paper describes the main advantages of registration and operations by Ukrainian companies in offshore areas. The basic scheme of shadow operations of Agroholdings was displayed. The examples of violations of the law integrated companies such as tax avoidance, excessive amounts of deductible expenses, the use of hired labor, fixed assets without proper clearance, excessive amounts of deductible expenses, overstatement of transport services within the structure, creating unrecorded grain crops and industrial crops were represented. The issue of excessive capitalization of land in the hands of agricultural holdings was researched. The negative consequences caused by shady operations by vertically integrated structures in countryside were described. Recommendations for improvement of agricultural holdings and government involvement in the process of regulation were proposed.
  • Yayın
    Globalization and urban housing projects in relation to contemporary culture
    (Maltepe Üniversitesi, 2012) Yalçın, Meryem; Önkal, Güncel
    This study focuses on the structural and environmental relationship of globalization in housing projects, as well as its effects on the culture. Globalization generates the society, its living styles and practices and cultural, economic and technological trends. “Globalized culture” changes and modifies possible trends, individuals and their living styles. Therefore, it is rather natural that it affects shaping of the residences, and they are one of the places that are open to changes. Because all of these places provide their owners and/or users feelings such as sense of identity and belonging, and at the same time they are regarded as investment tools. Living styles open to global trends, brand names and fashion drifts are observed especially in large cities, where dynamic changes are experienced. In this context, in the investigation of global residencesenvironmental relationship, Ankara has formed the sampling of the study because it is the capital city and it forms a sample for irregularities that are experienced in the recent years.
  • Yayın
    Modern-gündelik yaşam ve tüketim pratiklerine eleştirel yaklaşımlar
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Sarı, Özgür
    Modern-gündelik yaşam algısının toplumu oluşturan sınıfların üyelerinde nasıl farklılaştığının anlaşılabilmesi demek o toplumun yapısını anlayabilmek demektir. Birey(ler)in gündelik yaşam algısının ne olduğu kendisini tüketim alışkanlıklarında ele verir. Öyle ki, gündelik yaşam tarzı sadece sosyolojik boyutta bir değişime işaret etmekle kalmaz; felsefi anlamda toplumu oluşturan bireylerin zaman ve mekân algıları ile değişim, gelecek kaygısı, değerlerin duyumsanması gibi temalarda da nasıl farklılaştığının ipuçlarını verir. Dolayısıyla modern-gündelik yaşamın yeni yüzünü oluşturan bitmek bilmez bilinçsiz değişim talepleri ve tüketim döngüsünün yarattığı yapay ihtiyaçların sanal dünyası sosyolojik olduğu kadar felsefi sorunlar da içermektedir. Çalışmamızda modern-gündelik yaşama ve tüketim pratiklerine eleştirilerini yönelten isimlerden Kracauer, Lefebvre, Slater, Veblen, De Certeau, Bauman’nın görüşlerine yer verilmiştir. Eleştirel düşüncenin bu önemli isimleri, pratiği eleştirirken teorinin nerede durduğunun, gündelik yaşam kurgularımızda ve insanlığın geleceği açısından ne türden tartışmaların etkili olabileceğinin örneklerini vermektedirler.
  • Yayın
    Jean-François Lyotard'ın postmodern ve postmodernizm anlayışı
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Salman, Gülben
    Fransız filozof Jean-François Lyotard (1924-1998), Postmodern'i “çok gelişmiş toplumlarda bilginin durumu" olarak tanımlıyor. Ona göre yirmi birinci yüzyılda insanoğlu, bilimsel olmayan her türlü bilgi dalında, yani sanat, edebiyat ve hatta etik gibi alanlarda, bilginin meşrulaştırılması sorunu ile karşı karşıyadır. Lyotard, postmodern kuramını, Rantçı yüce anlayışı ile temellendiriyor. Kant estetiğinde “bütünü algılayamamaktan kaynaklanan acının neden olduğu haz duygusu" olarak tanımlanan yüce, kendini “sunulamayanın bir sunumu" olarak gösteriyor. İşte Lyotard’a göre de, dünyayı ve evreni, yani totaliteyi (sunulanamaz olan) açıklamak adına oluşturulmuş ve öne sürülmüş her kuram, “üst-anlatılardan” başka bir şey olamaz. Ama bir taraftan da bilginin meşrulaştırılması bundan böyle bir üst-anlatıya dayandırılamaz çünkü biz her ne kadar totaliter bir evreni algılayabiliyor olsak da bunu sunanlayız. Buradan sunulamayan total dünya görüşünün karşısına, Lyotard, çözüm olarak “alt- anlatıları” öne sürüyor. Ona göre, alt-anlatılar çokluğu olarak ortaya çıkan, Wittgensteincı anlamda dil oyunlarından oluşan bir çokluklar evreni, evreni açıklamak için sunabileceğimiz biricik şeydir. Lyotard, evreni algılayan ama sunamayan aklımızın, kendi kavrama sınırları içinde kalarak, asla sunamayacağı üst-anlatılar ile uğraşmak yerine alt-anlatıları oluşturması gerektiğini öne sürüyor. Sanatta yine “yüce” anlayışından etkilenen Lyotard, ayrıca Heidegger’in “olay" düşüncesinden de faydalanıyor. Heiddeger, olayı, ‘hiçbir şeyin olmasına" olanak sağlayacak şekilde anlık meydana gelen, yani öncesiz ve sonrasız sadece o anda ortaya çıkan olarak tanımlıyor. Sanatta da, tesadüfen, yokluk durumundan ortaya çıkan, o anda sanatçının sanatına yansıttığı olay olarak ortaya çıkan eser, “yüce" olarak nitelendiriliyor. Ressam ve aynı zamanda yazar olan Barnett Baruch Nevvman’ın “yüce şimdi demektir" anlayışını da dikkate alan Lyotard, postmodern estetikte, ürünü öncesiz sonrasız, “şimdi” de ortaya çıkmış olarak tanımlıyor. Sonuç olarak Lyotard, Postmodern kuramında, önce Kantçı “yüce” ve daha sonra Heideggerci "'olay” anlayışını temel alıyor. Tarihleri dikkate alınarak, bazı sanat eserlerini düşünürsek, örneğin Eski Yunan kalıntılarından olan "Afrodite" heykelini,” Renaissance ressamlarından Leonardo da Vinci’nin "Mona Lisa” resmini veya Lyotard’ın da bahsettiği son dönem ressamlardan Barnett Baruch Newman’ın devasa ve bir o kadar da yalın resimlerini gördüğümüzde, örneğin sanatçının Heroicus Sublimis" tablosunu, tarihte hiçbir zaman resmin veya sanatın bu kadar özgür ve sınırsız olmadığını fark edebiliriz.
  • Yayın
    Tinin görüngübilimi'nin sınırları içerisinde Hegel'in aydınlanma'ya yaklaşımı
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Tanrıkulu, Esra
    Hegel, Tinin Görüngübilimi'nde Aydınlanmaya ilişkin görüşlerini diğer eserlerinden farklı olarak ele alır. Bu farklı ele alış, bilincin tarihsel serüveni çerçevesinde gerçekleştirilir. Görüngübilim’de Aydınlanma, artık bireysel bir bilinç biçimi olarak değil, daha çok kolektif bir bilinç biçimi olarak karşımıza çıkar. Bu aşamada bilincin özbilince devimi bir kez daha kendini gösterir. Bu devim, beraberinde yabancılaşma sürecini getirmektedir. Kendinde bilinç, kendisi için bilinç olurken kendi dışındaki şeylere karşı yabancılaşır. Bu yabancılaşma, bir yanıyla yeni bir Mutsuz Bilinç tablosudur. İnanç ve arı içgörü arasındaki çatışma ise, yararcılık etiğinde ve terörde farklı bir boyut kazanır.
  • Yayın
    Kültür çalışmaları nedir?
    (Maltepe Üniversitesi, 2007)
    1960’Iarda kültür, kapitalizm için hayati bir önem taşımaya başlamış, 1990’larda onun neredeyse ayrılmaz parçasına dönüşmüştür. Hatta kültürün belirleyici bir kavram olarak neredeyse ekonomiden bile daha önemli hale geldiği söylenebilir. Bir başka deyişle, kültür çalışmalarının disiplinlerarası bir inceleme alanının gerekliliğinden doğduğu söylenebilir. Kültür çalışmaları, akademi dışında ihtilaflı bir entelektüel gelenek olarak başladı. Ancak günümüzde hem bir disiplin hem de akademik yapının bir parçası haline geldi. Kültür çalışmalarına kısa bir giriş olarak bu makalede, kültür çalışmalarının, entelektüel, kültürel ve felsefi sorunlara kesin cevaplar sağlayamayacağı, ama canlı bir tartışma ve diyalog ortamı oluşturacağı ileri sürülecektir. Kültürün ne olduğu, kültürel çalışmaların ne olduğu, konularının ve özelliklerinin neler olduğu, nereye gittiği, kaynakları ve kurucuları ele alınacak temel sorunlardır. Kısaca, bu makale kültür çalışmalarının kısa ve genel bir tarihi olacaktır.
  • Yayın
    Neoliberal ekonomik küreselleşme ve çocuk yoksulluğu
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Yıldız, Naciye
    Bu makale çocuk yoksulluğu ve neoliberal ekonomik küreselleşme arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ileri sürmektedir. Yetmişli yıllardan itibaren küresel düzeyde uygulanmaya başlayan neoliberal ekonomik politikalar verim ve üretim artışına rağmen yoksulluk üretmektedir. Bu durum özellikle çocukları olumsuz etkilemektedir. Çocuk yoksulluğu sadece gelir veya materyal eksiklik ile sınırlanamaz. Çocuk yoksulluğu ile mücadele istihdam, eğitim, aile, sosyal hizmetler, ekonomi, kadın politikası gibi pek çok alanı kapsamaktadır. Ancak bütün bu alanları ve esaslı dönüşümleri içeren politik kararlar ve uygulamalar çocuk yoksulluğu ile mücadelede etkili olabilir.
  • Yayın
    Avrupa dil gelişim dosyası ve öğrenen özerkliği
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Saraç, Seda; Tarhan, Betül
    En az bir yabancı dil bilmek küreselleşen dünyanın temel zorunluluklarından biri haline gelmiştir. Avrupa Konseyi de Avrupa’nın geleceği için belirlediği eğitim ve kültür politikaları içinde özellikle dil politikasına ağırlık vermeye başlamıştır. Bu çalışmanın konusu Avrupa Konseyi’nin yabancı dil öğrenimi alanında yapmış olduğu çalışmalardan biri olan Avrupa Dil Gelişim Dosyası’dır. Çalışmada, Avrupa Dil Gelişim Dosyası’nın amaç ve işlevlerine değinilmiş ve Avrupa Dil Gelişim Dosyası’nın eğitsel işlevlerinden biri olan yabancı dil öğreniminde öğrenen özerkliğinin geliştirilmesi konusu ele alınmıştır.
  • Yayın
    Hegel'de "Sanat'ın sonu" ne anlama gelir ?
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Bal, Metin
    Bu makalede Hegel’e atfedilen “sanatın sonu” sözünün ne anlama geldiği estetik ve sanat felsefesinin gelişimi izlenerek aydınlatılmaya çalışılır. “Sanatın sonu” sözü sanatın hakikatle olan ilişkisi göz önüne alınarak açıklanır. Hegel’de sanat, din ve felsefe gibi akılsal bir değere sahiptir. Böylece Hegel sanatı, tekrar hakikatle ilişki içine sokar. Hegel için sanat, mutlağı din ve felsefeye göre daha eksik ifade ediyor olsa da “sanatın sonu” sözü, sanatın daha fazla varolmaya devam edemeyeceği anlamına gelmez. Sanat değişik tarzlarla varlığını sürdürmeye devam edecektir.
  • Yayın
    Politik(a) kavramının farklı anlamları üzerine bir analiz
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Topakkaya, Arslan
    Bu makalenin amacı çağımızda egemen olan farklı politika kavramlarını yakından analiz etmektir. Bu kavramların içinde en eski ve en geleneksel olan anlayış, Antik .dünyada bu bilimin kurucuları olarak kabul edilen Platon ve Aristoteles’e kadar geri götürülebilen normatif-ontolojik politik anlayıştır. Bu anlayışın temelinde antropolojik bir unsur vardır. Yani bu anlayış doğru politik düzeni sağlayan, ideal insanlığı temsil eden bir insan tipolojisine dayanır. Realist politik anlayış açık bir şekilde politik eylemle ilgilidir ve burada güç kavramı politik olanın anlaşılması için merkez bir konuma sahiptir. C. Schmitt tarafından ilen sürülen politik olanın düşman dost ölçütüne göre belirlenmesi anlayışı, iç ve dış politikada tek ölçütün düşman-dost ayırımı olduğunu iddia eder. Marksist politika anlayışı, politika kavramının kapsayıcı materyalist bir toplum ve tarih teorisi çerçevesinde anlaşılması gerektiği iddiasındadır. Bu düşünce sistemine göre politika kavramı, kendi başına değil, ancak toplumdaki somut sosyo-ekonomik koşullar sayesinde analiz edilmekte ve anlaşılabilmededir.
  • Yayın
    Hannah Arendt'in modernizm eleştirisi
    (Maltepe Üniversitesi, 2007) Şimşek, Lütfü
    Hannah Arendt felsefesinin temel problemi siyasal özgürlüktür. İnsan ancak kamusal alanda diğer insanlarla olan etkileşiminde özgürlüğe kavuşabilir. Kamusal alan, farklılık ve eşitlik temelinde bir araya gelen bireylerin çoğulluğuna dayandığı için belirlenimsizdir. Totalitarizm ise hesaplanamaz ve belirlenemez olan her şeyden kurtulmak ister; bu nedenle çoğulluğu tehdit olarak görür. Modem çağda homo faberin doğayı ve gerçekliği istediği gibi değiştirip yeniden imal edilebileceği düşüncesi hâkim olmuştur. Kendi amaçları doğrultusunda bir toplum yaratmayı amaçlayan totalitarizm bu anlamda modem bir olgudur. Geleneğin vita activa tanımından rahatsız olan Arendt, vita activa'nın tefekkürün bakışıyla tanımlanmasına karşı insan etkinliklerini üçe ayırır ve İş, emek, eylem ayırımlarında insanın çeşitli etkinliklerinin niteliğini araştırır. Emek, biyolojik ihtiyaçların karşılanması sürecidir. Emeğin insanlık durumu yaşamın kendisidir. İş insan varoluşunun doğayı aşan bir özelliğidir. İnsana içinde barınabileceği bir dünya yaratır. İşin insanlık durumu dünyasallıktır. Eylem, ise insan çoğulluğu üzerinde şekillenir ve doğrudan doğruya insanlar arasındaki etkileşimi konu alır. Eylemin insanlık durumu çoğulluktur. Çoğulluk iki şeye gereksinir: eşitlik ve farklılık. İnsan sadece eylemde özgür olabilir. Modernizm bu doğrultuda çoğulluğun koşullarını ortadan kaldırmak, doğayı ve insanı şeyleştirmekle eleştirilir.
  • Yayın
    Basın etiği
    (Maltepe Üniversitesi, 2006)
    20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte, dünya dinamikleri hızla değişmeye devam ediyor. Siyasal ve ekonomik alanda tanık olduğumuz değişim, yaşamın her alanına sızarken, ulusların geleceğini de zaman zaman olumsuz yönde etkiliyor. Pek çok sorunla karşı karşıya kalan insanın içinde bulunduğu bu sıkıntılı durum, gelecekte de yoğunlaşmaya devam edecek gibi görünüyor. Bunun bir sonucu olarak günümüz insanı, hemen her eylemini bir felsefeye dayandırma gereksinimi duyuyor. Bu bağlamda, etiğin son yıllardaki yükselişi ve meslek etiklerinin çoğalması. bir arayışın dışa vurumudur, görünümüdür diyebiliriz. Ne var ki etiğe yönelik bu ilginin, istenen sonucu verdiği gözlemlenemiyor. Bu noktada meslek etikleri olarak karşımıza çıkan etikten ne beklendiğini, etik sözcüğünden tam olarak neyin anlaşıldığını sorgulamak kaçınılmaz oluyor. Dünya sorunları. bireylerin yaşarken ortaya koyduğu eylemleri de etkilemektedir. Bunun sonucunda ortaya çıkan arayışın bir yönü de, günümüzde meslek etikleri olarak karşımıza çıkmaktadır, bu çalışmanın dikkat çekmek istediği asıl nokta, çözüm arayışının bir sorun kaynağı haline gelmiş olmasıdır. Yapılması gerekene yönelik olarak da ortaya çıkan meslek etikleri, bu amaca ulaşamamaktadır. Bunun arkasında yatan başlıca nedenler. etik-ahlak ayrımının bilincinde olunmaması ve bu bağlamda etikten beklenenin, yaparıma yönelik kurallar dizisi oluşturmasıdır. Bu çalışmanın temel kaygısı da, meslek etikleri olarak karşımıza çıkan günümüz etiğinin: felsefi bakış açısından, felsefi etikten kopukluğunu vurgulamaktır. Bu bağlamda, dünya sorunlarına ve dünyada olan bitene ilişkin bilgimizin neredeyse tek kaynağı olan basını, bir sorun alanı olarak doğru değerlendirmenin ve çözüm getirmenin gerekli ve yeterli koşulu: konuyu felsefi bakış açısıyla ele almaktır, diyebiliriz.
  • Yayın
    Okuma yazma kursuna katılan yetişkin kadınların eğitim öncesi ve sonrası davranışlarının karşılaştırılması
    (Maltepe Üniversitesi, 2006)
    Bu çalışmada, yetişkin okuma-yazma kurslarına yeni başlayan kadınlarla kursa katılıp okur-yazar olmuş ikinci kademe kurslara devam eden kadınlar arasında kurs öncesi ve kurs sonrası hayata bakış, düşünce ve davranışlar arasında farklılık olup olmadığı araştırılmıştır. Bu farkı belirlemek amacıyla kendini değerlendirme ölçekleri ve kişisel bilgi anketleri kullanılmıştır. Her iki grup arasında, eğitime verdikleri değer bakımından farklılık bulunmuştur. İkinci kademe kursa devam eden kadınların eşlerinin eğitim düzeyi ve eğitim durumunun, birinci gruptan daha iyi, olduğu bulunmuştur. Kadınların eğitim sorununun, erkeklerin eğitilmesiyle aşılabileceği sonucuna varılmıştır.